Şualar - page 665

olanlar lüzumsuz, manasız, secdeye mâni olan şap-
kayı giymediklerinden medar-ı mes’uliyet zanne-
den, kendisi hakikat ve adalet ve maslahat-ı millet
nazarında mes’uldür.
Hata 70:
Şapkanın küfür alâmeti olması ve sayılması bir
iman hâline geldiği gibi
...
Cevap:
kırk sene evvel İstanbul ulemasına verdiğim ceva-
bı, mahkemede beyan ettiğim gibi, bütün ulema-i
İslâm’ın istimal ettiği bir tabiri, yalnız bana isnat et-
mek ve bunu da bir iman hâline geldiği ile tabir et-
mek, hem İslâmiyet’e, hem ehl-i ilme, hem bana
karşı bir ittiham değil, divanecesine bir ihanettir.
ona iade ediyorum.
Hata 71:
Medreselerin ve tekkelerin kapanmasından,
ezan ve kamette
(1)
o
ôn
Ñr
cn
G *n
G
denilmemesinden,
bunlar ahirzaman alâmetlerinden sayıldığından, in-
kılâp hareketlerine karşı bir kışkırtmak istediği an-
laşılmıştır.
Cevap:
kırk sene evvel bir-iki hadisin tevilini beyan etti-
ğimi ve diyanet riyasetinin ulemasının yeni icatla-
rının fetvasına karşı on beş sene evvel yazdığım bir
risaleyi reddetmeyip bana ilişmedikleri hâlde, bu
meseleyi şimdi medar-ı bahis etmek adliye kanu-
nuyla hiçbir münasebeti yok. Makam-ı iddia eski
nakaratı tekrar edip, bin dereden su toplamak
nev’inde isnat etmesi; hem yanlış, hem hata, hem
de idareye bir zarar-ı muhtemeldir.
Şualar | 665 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
arkadan vurma.
iman:
inanç, itikat.
inkılâp:
değişme, dönüşüm, köklü
değişme.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
istimal:
kullanma.
ittiham:
suç altında bulunma, töh-
metli olma, töhmet altında olma.
kanun:
yasa.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
makam-ı iddia:
mahkemede bir
hakkın sabit olduğunu dava eden,
savcı.
mâni:
engel.
maslahat-ı millet:
milletin sulh
ve huzur içinde yaşaması.
medar-ı bahis:
söz konusu, bah-
setmeye sebep olan, vesile olan.
medar-ı mes’uliyet:
sorumluluk
sebebi.
medrese:
eski dönemde ders oku-
tulan düzenli öğretim kuruluşu.
mesele:
önemli konu.
mes’ul:
yaptığı işlerden hesap ver-
meye mecbur olan, sorumlu.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
nakarat:
çok sık tekrarlanmaktan
dolayı bıkkınlık veren söz.
nazar:
bakış, nezdinde.
nevi:
çeşit, tür.
red:
kabul etmeme.
secde:
namazda, alınla beraber
burnu yere koyma şeklindeki iba-
det vaziyeti.
tabir:
ifade, söz; yorum, yorumla-
ma.
tekye:
zakirlerin, dervişlerin zikir
ve ders için toplandıkları yer, tek-
ke.
tevil:
yorumlama, yorum.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
ulema-i İslâm:
İslâm âlimleri.
zarar-ı muhtemel:
ihtimal daire-
sinde olan zarar.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz verilmesi,
düzenli ve dengeli oluş.
adliye:
mahkeme, yargılama
işleriyle uğraşan daire.
ahirzaman:
dünyanın son za-
manı ve son devresi, dünya
hayatının kıyamete yakın son
devresi.
alâmet:
belirti, işaret, iz.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
divane:
deli, aklı başında ol-
mayan.
Diyanet riyaseti:
Diyanet İşleri
Başkanlığı.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri, ilim
adamları.
evvel:
önce.
fetva:
İslâmda, bir mesele hak-
kında şeyhülislâm, müftü gibi
yetkili kimseler veya dinî me-
selelere tam vakıf kimseler ta-
rafından verilen şer’î hüküm
veya karar.
hadis:
Hz. Muhammed’e (a.s.m.)
ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkasına
ait söz, iş veya davranış.
hakikat:
gerçek.
iade:
geri verme.
icat:
yeni bir şey ortaya koyma,
yeniden bir şey çıkarma.
idare:
memleket işlerinin yü-
rütülmesi, çekip çevirilmesi.
ihanet:
hainlik, kötülük etme,
1.
Allah en büyüktür, en yücedir.
1...,655,656,657,658,659,660,661,662,663,664 666,667,668,669,670,671,672,673,674,675,...1581
Powered by FlippingBook