Hata 43:
Bunu eserlerinin muhtelif yerlerine görmek
mümkündür.
Cevap:
İddiacının bu dediği tefahur, benim şahsıma de-
ğil, bütün o tefahuru hatırına getiren senalar, risa-
le-i nur’a aittir. risale-i nur da kur’ân’ın tefsiridir.
Hata 44:
siracünnur
kitabında, eserin dört buçuk saat
zarfında yazıldığı kaydedilmiştir
.
Cevap:
Bu yazısında iki hatası var. Birisi, siracünnur dört
buçuk saatte telif edilmiş değil, onun içinde on beş-
yirmi sahifeden ibaret Hastalık risalesine aittir.
orada imzaları bulunan iki kâtibin arzularıyla bir
tahdis-i nimet olarak yazılmıştır. Bunda hiçbir kim-
senin hatırına tefahur gelmez, ancak bir şükürdür.
Hata 45:
İlminin vüs’atini ve karihasının genişliğini ve ze-
kâsının feyzini ve yüksekliğini anlatmak istemiştir.
Cevap:
elli-altmış senelik hayat-ı ilmiyesi böyle temed-
dühlere ihtiyaç bırakmadığı gibi, ahir ömründe şah-
sını temeddühten bütün bütün çekindiği, yalnız ha-
kaik-ı imaniyenin beyanında yanlış etmediği ve sırf
kur’ân’ın feyzinden iktibas ettiğine dair beyanatı
böyle hodfüruşâne bir surete çevirmek, büyük bir
iftiradır. Hatta, o yanlış, doğru da olsa, meşhur Ab-
dülvehhab-ı Şa’ranî ve Muhyiddin-i Arabî gibi pek
çok ehl-i hakikat ulema, tahdis-i nimet nev’inde bu
tarz-ı ihsanat-ı İlâhiyeyi çok defa kitaplarında zik-
retmişler.
ahir:
son.
ahir ömür:
ömrün son devresi,
hayatın son demleri.
arzu:
bir şeye karşı duyulan istek,
heves.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
dair:
alâkalı, ilgili.
ehl-i hakikat:
hakikati arzulayanlar,
gerçeği bulup onun peşinden gi-
denler; Allah adamı.
feyiz:
bolluk, bereket, verimlilik.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hayat-ı ilmiye:
ilmî hayat, ilimle
ilgili çalışmalardan oluşan hayat.
hodfüruşâne:
kendini beğendir-
meye çalışarak.
ibaret:
meydana gelen, oluşan,
müteşekkil.
iddia:
davaya kalkışma, dava
etme.
iftira:
aslı olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu
başkasına yükleme.
iktibas:
alıntı.
kariha:
fikir kuvveti, düşünce
kabiliyeti, zekâ.
kâtip:
yazan, yazıcı.
meşhur:
tanınmış, şöhretli,
ünlü.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
nevi:
çeşit, tür.
sahife:
sayfa.
sena:
methetme, övme.
şükür:
Allah’ın nimetlerine kar-
şı memnunluk gösterme, gerek
dil ile gerekse hal ile Allah’ı
hamd etme.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tahdis-i nimet:
İlâhî nimeti
şükrederek anlatma, Cenab-ı
Hakka karşı şükrünü eda etme
ve teşekkür etme maksadıyla
nail olduğu nimeti anma, onun-
la sevincini ve şükrünü bildir-
me, verilen nimeti izhar etme.
tarz-ı ihsanat-ı İlâhiye:
İlâhî
ihsan ve ikramın veriliş tarzı.
tefahur:
yaptıklarıyla övünme,
böbürlenme.
tefsir:
Kur’ân-ı Kerîm’i açıkla-
mak maksadıyla yazılan ki-
tap.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
temeddüh:
kendi kendini
övme, kendini methetme, bö-
bürlenme.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
vüs’at:
genişlik, bolluk.
zarfında:
süresince.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 656 | Şualar