Hata 22, 23:
Risale-i Nur’un bir kısmında, okuyanlara
bir şey öğretme bakımından, ilmî mahiyet taşıma-
dığı
..
Cevap:
Yirmi seneden beri hükûmetin iğfal olunmuş ba-
zı rükünleri ve aldanmış bazı mutaassıp hocalar, ri-
sale-i nur’un aleyhinde hücum ettikleri ve herkesi
ürküttükleri hâlde, hiçbir esere müyesser olmayan
yüz binler her sınıftan muhtac-ı ilm-i hakikat ona
talip olup istifadeleri, bu iftirayı pek çirkin gösteri-
yor.
Hata 24:
Şimalden gelecek büyük kızıl tehlikeye karşı bir
set olduğunu iddia ve zannetmektedir
.
Cevap:
nurları okuyan bütün zatlar, değil zan ve tahmin,
belki kat’î ve yakinî bir surette, risale-i nur’un Şi-
malden gelen tehlikeye bir set olduğunu söyleme-
leri bu hatayı gösteriyor.
Hata 25:
Devletin emniyetini ihlâl etmiş
...
Cevap:
üç mahkemede üç müdafaatımda bu iftiranın
asılsız olduğunu ispat ettiğim gibi, yirmi senede, bu-
lunduğum beş-altı vilâyet zabıtaları, emniyeti ihlâle
dair hiçbir emareyi ne said’in ve ne de arkadaşla-
rının hakkında kaydetmemesi bu iftirayı tamamıyla
reddeder.
Şualar | 651 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
set:
kapama, tıkama, engel olma.
set:
mâni, perde, engel.
şimal:
kuzeyde yer alan bölgeler.
suret:
biçim, şekil, tarz.
talip:
talep eden, isteyen, istekli.
vilâyet:
il.
yakinî:
şüphe edilemeyecek de-
recede kesin bir şekilde.
zabıta:
şehir güvenliğini sağlamakla
vazifeli bulunan idare, polis.
zan:
sanma, kesin olarak bilmek-
sizin kuvvetli ihtimalle hükmet-
me.
zat:
kişi, şahıs.
aleyh:
karşı, karşıt.
dair:
alâkalı, ilgili.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
emniyet:
güvenlik, kanun ve
nizam hâkimiyetinin sağlan-
ması.
hücum:
saldırma.
iddia:
bir fikri ısrarla savunma,
dava etme.
iftira:
aslı olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu
başkasına yükleme.
iğfal:
yanıltma, gaflete düşü-
rerek kandırma, aldatma.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve te-
reddüde mahal bırakmayan.
kızıl tehlike:
komünizm tehli-
kesi, materyalizm tehdidi.
müdafaat:
müdafaalar, savun-
malar.
muhtac-ı ilm-i hakikat:
haki-
kat ilmine muhtaç.
mutaassıp:
bir şeyi savunmada
aşırılık gösteren ve inat eden;
dinî meselelerde körü körüne
bir fikre bağlı olan ve başka
bir fikri kabullenemeyen.
müyesser:
nasip olan.
rükün:
bir topluluğun en
önemli ve kuvvetli fertlerinden
her biri.