»
s
à`n
M ¢p
SÉs
Ñ`n
©dr
G »p
Hn
G p
ƒr
æo
°U »
u
ªn
Y p
ón
dn
h /
‘ o
án
an
Óp
ÿr
G n
?Gn
õn
J r
øn
d
(1)
p
?És
Ls
ódG n
‹p
G =É n
¡o
ª u
?n
°ùo
j
Yani: “
Uzun zaman hilâfet-i Abbasiye devam edecek,
sonra o saltanat Deccal eline geçecek
” diye, beş yüz se-
neden sonra İslâm içine bir deccal gelecek, o hilâfeti bo-
zacak gibi ki, eşhas-ı ahirzamandan çok rivayetler haber
verdikleri hâlde, mezhebi ayrı veya fikri müfrit bir kısım
ehl-i içtihat kabul etmemişler, mevzu veya zayıftır demiş-
ler.
Her ne ise... Şimdi bu uzun kıssayı kısa kesmeme se-
bep risale-i nur ile alâkadar ve nurlara hücumun aynı
zamanında zeminin hiddetini gösteren dört büyük zelze-
lenin tevafuku gibi bu cevabı yazdığım aynı saatte burada
iki şiddetli zelzele vuku buldu. Şöyle ki: Akşamda elime
verilen ehl-i vukufun raporundaki ameliyat-ı cerrahiyenin
yaralarından elîm bir tesir ve temassızlıktan hazin bir zah-
metle, kendim, perişan kalemimle yazmaktan teellüm his-
sederken, iki zelzelenin tevafukudur.
evet, sekiz ay tecrit ve sıkıntılar içinde en ziyade güven-
diğim ve raporlarıyla imdadıma yetişmelerini beklediğim
diyanet riyaseti dairesinden gelen raporu akşamdan
aldım. Bu sabah bildim ki; pek ehemmiyetsiz şeylerle im-
dadıma değil, belki iddiacıya yardım ederek, “‘geçen dört
zelzeleler nurun kerametlerindendir,’ said demiş” de-
diklerini gördüm. Cetvelde yazdığım gibi, “nurlar, sada-
ka-i makbule misillü, belâların def’ine bir vesiledir; ne
Şualar | 641 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
hilâfet-i abbasiye:
Abbasilere ait
hilâfet, Abbasiler dönemindeki hi-
lâfet.
hücum:
saldırma.
iddia:
davaya kalkışma, dava etme.
imdat:
yardım.
kıssa:
anlatılan olay, hikaye.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller veya
tabiatüstü hâdiseler.
mevzu:
yalancıların uydurduğu ve
hadis diye Peygamberimize isnat
ettiği haberler, uydurma hadisler.
mezhep:
bir dinin bazı noktalarda
görüş farkları bulunan kollarından
her biri.
misillü:
gibi, benzeri.
müfrit:
ifrat eden, aşırıya kaçan,
bir konuda, bir işte çok ileri giden,
aşırı.
rapor:
her hangi bir işte, bir konuda
yapılan inceleme ve araştırma so-
nucu, düşünceleri veya gözlemleri
bildiren yazı.
rivayet:
Hz. Peygamberden nak-
ledilen hadis.
sadaka-i makbule:
Allah tarafından
hoş karşılanmış, kabul edilmiş sa-
daka.
saltanat:
devlet, hükümet.
tecrit:
hücre hapsi.
teellüm:
elemlenme, tasalanma,
dertlenme, üzüntü duyma.
tesir:
etki.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbirine
denk gelme.
vesile:
aracı, vasıta.
vuku:
olma, meydana gelme.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
zemin:
yeryüzü.
ziyade:
çok, fazla.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
ameliyat-ı cerrahiye:
cerrahî
ameliyat, cerrahî operasyon.
belâ:
musibet, sıkıntı.
deccal:
kıyamet zamanına ya-
kın meydana çıkarak fitne ve
fesada sebep olacağı, İslâmî
şeairi tahrip edeceği, tarihte
görülmemiş zulümleri nifakla
aldatarak yapacağı hadis-i şe-
riflerde belirtilmiş yalancı ve
zararlı şahıs.
def:
mani olma, kovma, orta-
dan kaldırma.
Diyanet riyaseti:
Diyanet İşleri
Başkanlığı.
eşhas-ı ahirzaman:
ahirzaman
şahısları, ahirzaman nesli, ahir-
zamanda yaşayan kimseler.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ehl-i içtihat:
içtihat yapma
kabiliyeti olanlar; büyük din
âlimleri.
ehl-i vukuf:
bir mesele hak-
kında bilgi ve yetki sahibi olan-
lar, hâkimler.
elîm:
şiddetli, çok dert ve keder
veren.
hazin:
keder meydana getiren,
acı uyandıran, hüzün veren.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hilâfet:
halifelik, Hz. Peygam-
bere vekil olarak Müslümanları
ve İslâmı koruma görevi, İslam
devlet reisliği.
1.
Kenzü’l-Ummal, 14:271.