Şualar - page 632

Bolşevizm namına bilerek veya bilmeyerek bizimle bir
mücadeledir ki; üç mahkeme cemiyetçilik cihetinde bü-
tün nurcuların ve nur risalelerinin beraatlerine karar ver-
mişler. Yalnız eskişehir Mahkemesi tesettür-i nisâ hak-
kında bir küçük risalenin bir tek meselesini, belki bu ge-
len cümleyi, “Mesmuatıma göre, merkez-i hükûmette, bir
kundura boyacısı, çarşı içinde, bir büyük adamın yarım
çıplak karısına sarkıntılık edip, o acip edepsizliği yapma-
sı, tesettür aleyhinde olanın hayâsız yüzüne şamar vuru-
yor” diye eskiden yazılmış cümle sebebiyle, bir sene ba-
na ve yüz yirmi adamdan on beş arkadaşıma altışar ay
ceza verdiler. demek, şimdi risale-i nur’u ve şakirtlerini
ittiham etmek, o üç mahkemeyi mahkûm etmek ve itti-
ham ve ihanet etmek demektir.
Sadisen
: risale-i nur ile mübareze edilmez. onu gö-
ren bütün ulema-i İslâm, kur’ân’ın gayet hakikatli bir tef-
siri, yani hakikatlerinin kuvvetli hüccetleri ve bu asırda bir
mu’cize-i maneviyesi ve şimalden gelen tehlikelere karşı,
bu millet ve bu vatanın bir kuvvetli seddi olduğunu tasdik
ettiklerinden, mahkemeniz, bunun talebelerini bundan
ürkütmek değil, belki hukuk-ı amme noktasında tergip
etmek bir vazifeniz biliyoruz ve onu sizden bekliyoruz.
Millete, vatana, asayişe muzır dinsizlerin ve bazı siyasî
zındıkların kitaplarına ve mecmualarına “hürriyet-i ilmi-
ye” serbestiyetiyle ilişilmediği hâlde, masum ve muhtaç
bir gencin imanını kurtarmak ve sû-i ahlâktan kurtulmak
için nura talebe olması, elbette değil bir suç, belki hü-
kûmet ve maarif dairesi, teşvik ve takdir edecek bir
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
aleyh:
karşı, karşıt.
asayiş:
emniyet, kanun ve nizam
hakîmiyetin sağlanması.
asr:
yüzyıl.
beraat:
temize çıkma; bir davanın
neticesinde suçsuz olduğu anla-
şılma.
Bolşevizm:
hürriyet adına bütün
insanî değerleri tahribe yönelerek,
hiç bir kanun, ölçü, değer tanı-
maksızın sosyalist hedeflere var-
mayı benimseyen görüş.
cemiyetçilik:
cemiyet taraftarlığı,
particilik, grupçuluk.
cihet:
yön.
edep:
iyi ahlâk, güzel terbiye.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şimal:
kuzeyde yer alan bölgeler.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hayâ:
ahlâk kurallarına bağlı olma;
ar, edep, namus.
hüccet:
delil.
hukuk-ı amme:
kamu hukuku.
hürriyet-i ilmiye:
ilim hürriyeti.
ihanet:
hainlik, kötülük etme, ar-
kadan vurma.
iman:
inanç, itikat.
itham:
kabahatli görme, töhmet-
lendirme, suçlu görme, suçlama,
suç isnat etme.
kundura:
kaba işlenmiş, bağsız,
konçsuz ayakkabı, ayakkabı.
maarif:
eğitim bakanlığı.
mahkûm:
bir mahkemece hüküm
giymiş, hükümlü.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
mecmua:
tertip ve tanzim edil-
miş şeylerin hepsi, koleksiyon.
merkez-i hükûmet:
hükümet
merkezi, ülkeyi idare merke-
zi.
mesele:
önemli konu.
mesmuat:
işitilen, duyulan,
haber alınan şeyler.
mübareze:
çatışma, kavga.
mücadele:
savaşma, çatışma,
kavga.
mu’cize-i maneviye:
tesiri ma-
nevî olan mu’cize.
muzır:
zararlı, zarar veren.
nam:
ad.
nevi:
çeşit, tür.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
sadisen:
altıncı olarak.
serbestiyet:
serbestlik, rahat
ve serbest olma hâli.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete
ait.
sû-i ahlâk:
ahlâk kötülüğü,
kötü ahlâk.
takdir:
kıymet verme, beğen-
me.
talebe:
öğrenci.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, açıklaması.
tergip:
rağbet verme, istek-
lendirme, istetme, istek ver-
me.
tesettür:
gösterilmesi dinen
yasak olan kısımların örtül-
mesi.
tesettür-i nisâ:
kadınların ör-
tünmesi.
ulema-i İslâm:
İslâm âlimleri.
vazife:
görev.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 632 | Şualar
1...,622,623,624,625,626,627,628,629,630,631 633,634,635,636,637,638,639,640,641,642,...1581
Powered by FlippingBook