Her ne ise, daha fazla söylemeye lüzum görmüyorum.
İddianameden çok evvel yazılan itirazname ve tetimmesi
ona bir cevabımızdır.
Afyon Cezaevinde Mevkuf
Said Nursî
@
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ñ° o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Afyon Mahkemesine ve Ağır Ceza Reisine beyan edi-
yorum ki:
eskiden beri fıtratımda tahakkümü kaldıramadığım için
dünyaya karşı alâkamı kesmiştim. Şimdi o kadar mana-
sız, lüzumsuz tahakkümler içinde hayat bana gayet ağır
gelmiş; yaşayamayacağım. Hapsin haricinde yüzler res-
mî adamların tahakkümlerini çekmeye iktidarım yok. Bu
tarz-ı hayattan bıktım. Ben sizden bütün kuvvetimle tec-
ziyemi talep ediyorum. Şimdi kabir elime geçmiyor, ha-
piste kalmak bana lâzımdır. Makam-ı iddianın asılsız is-
nat ettiği suçlar, siz de bilirsiniz ki, yok; beni cezalandır-
maz. Fakat beni manen cezalandıracak vazife-i hakikiye-
ye karşı büyük kusurlarım var. eğer sormak münasip ise,
sorunuz; cevap vereyim.
Şualar | 625 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
alma.
talep:
isteme, dileme, istek, arzu.
tarz-ı hayat:
hayat tarzı, yaşama
şekli.
tecziye:
cezalandırma, ceza ver-
me.
tetimme:
bit konuyu veya eseri
tamamlamak için eklenen kısım,
ek.
vazife-i hakikiye:
hakikî gerçek
vazife.
alâka:
ilgi, ilişki, bağ.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
evvel:
önce.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç,
huy.
gayet:
son derece.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı,
dışta kalan.
iddianame:
iddia yazısı, sav-
cının bir dava konusundaki id-
dialarını toplamış olduğu, isnat
ettiği suç ve delilleri de içine
alan yazısı.
iktidar:
güç yetme, yapabilme,
bir işi gerçekleştirmek için ge-
reken kuvvet.
isnat:
dayanma, dayandırma.
itirazname:
itiraz kâğıdı, itiraz
dilekçesi.
kabir:
mezar.
kusur:
eksiklik, özür, suç, ka-
bahat.
kuvvet:
güç, kudret.
makam-ı iddia:
mahkemede
bir hakkın sabit olduğunu dava
eden, savcı.
manen:
mana bakımından,
manaca.
mevkuf:
tevkif edilmiş, hap-
sedilmiş, tutuklu.
münasip:
uygun.
reis:
başkan.
resmî:
devlet adına olan.
tahakküm:
zorbalık etme, zor-
la hükmetme, hükmü altına
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.