giymeye mecbur olduğu zaman, o büyük allâmelerin
adem-i müsaadeleri ile, onlar tehlikede, yani ya dinini bı-
rakmak, ya isyan etmek vaziyetinde iken, kırk sene evvel
Beşinci Şuaın bir fıkrası, “Şapka başa gelecek, ‘secdeye
gitme!’ diyecek. Fakat, baştaki iman, o şapkayı da sec-
deye getirecek, inşaallah, Müslüman edecek” demesiyle,
avam-ı ehl-i imanı hem isyan ve ihtilâlden, hem ihtiyârıy-
la imanını ve dinini bırakmaktan kurtardığı; ve hiçbir ka-
nun münzevilere böyle şeyleri teklif etmediği; ve yirmi se-
nede altı hükûmet beni onu giymeye mecbur etmediği;
ve bütün memurlar dairelerinde ve kadınlar ve çocuklar
ve camidekiler ve ekser köylüler onu giymeye mecbur ol-
madıkları ve şimdi resmen askerin başından kalktığı; ve
örme ve bere, çok vilâyetlerde yasak olmadığı hâlde; hem
benim, hem kardeşlerimin bir sebeb-i ittihamımız göste-
rilmiş. Acaba dünyada hiçbir kanun, hiçbir maslahat, hiç-
bir usul, bu pek manasız ittihamı bir suç sayabilir mi?
•
Üçüncü medar-ı ittiham
: emirdağ’ında emniyeti ih-
lâle teşviktir. Buna karşı itiraz ise,
Evvelâ
, buradaki mahkemeye, hem Ankara’nın altı ma-
kamatına bu mahkemenin malûmat ve müsaadesiyle ve-
rilen ve cerh edilmeyen itiraznamedir. onu aynen şimdi
iddianameye karşı itiraz olarak izhar ediyorum.
Saniyen
, emirdağ’ında orada bütün benim ile konu-
şan zatların şahadetleriyle ve ahalinin ve zabıtanın tas-
dikiyle, beraatimden sonra bütün kuvvetimle inzivamda
adem-i müsaade:
izinsizlik, mü-
saadesizlik.
ahali:
halk.
allâme:
pek çok konuda ihtisas
sahibi büyük bilgin, ilmî seviyesi
çok yüksek olan âlim, üstad-ı
azam.
avam-ı ehl-i iman:
ehl-i imanın,
mü’minlerin avam tabakası.
beraat:
temize çıkma; bir davanın
neticesinde suçsuz olduğu anla-
şılma.
cerh:
yaralama, bir iddiayı, fikri
çürütme, reddetme.
ekser:
pek çok.
emniyet:
güvenlik.
evvel:
önce.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk önce.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
şahadet:
şahit olma, şahitlik, ta-
nıklık.
iddianame:
iddia yazısı, savcının
bir dava konusundaki iddialarını
toplamış olduğu, isnat ettiği suç
ve delilleri de içine alan yazısı.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
ihtilâl:
isyan, ayaklanma, baş kal-
dırma.
ihtiyar:
irade, tercih.
iman:
inanç, itikat.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
inziva:
bir köşeye çekilme, tek
başına yaşama, dünya işlerinden
vaz geçme, dünyadan el-etek çek-
me.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
emre karşı gelme.
itiraz:
kabul etmediğini be-
lirtme, karşı çıkma.
itirazname:
itiraz kâğıdı, itiraz
dilekçesi.
ittiham:
suç altında bulunma,
töhmetli olma, töhmet altında
olma.
izhar:
ortaya koyma, açığa çı-
karma, gösterme.
kanun:
yasa.
kuvvet:
güç, kudret.
makamat:
makamlar.
malûmat:
bir iş veya mevzu
hakkındaki bilgiler.
maslahat:
uygun iş, yerine
göre icap eden davranış.
mecbur:
zorunda kalma.
medar-ı ittiham:
suçlanma
sebebi.
münzevi:
inzivaya çekilen, kö-
şeye çekilmiş, yalnız.
müsaade:
izin.
Müslüman:
İslâm dinine bağlı,
dindar, mütedeyyin.
resmen:
resmî olarak, resmî
bir şekilde.
saniyen:
ikinci olarak.
sebeb-i ittiham:
suçlamaya
sebep olan şey.
secde:
namazda, alınla beraber
burnu yere koyma şeklindeki
ibadet vaziyeti.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
usul:
yol, tarz, üslûp, şekil.
vaziyet:
durum.
vilâyet:
il.
zabıta:
şehir güvenliğini sağ-
lamakla vazifeli bulunan idare,
polis.
zat:
kişi, şahıs.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 616 | Şualar