Şualar - page 614

beraat verdiler ve Beşinci Şua ile beraber bütün kitapla-
rımızı iade ettiler. Hem onun fenalığını göstermek, ordu-
nun kıymetini muhafaza etmek içindir. Bir şahsı sevme-
mesi, orduyu muhabbetkârâne sena içindir.
Üçüncüsü
: “emniyeti ihlâle teşvik ediyor” demesine
mukabil; yirmi sene zarfında, yüz bin adam nurcuların,
yüz bin nüsha nur risalelerinin altı mahkemede ve on vi-
lâyette emniyeti ihlâle ve asayişi bozmaya dair, on vilâ-
yetin zabıtaları ve altı mahkeme hiçbir maddeyi kaydet-
memesi ve bulmaması, bu acip ittihamı çürütüyor. Bu ye-
ni iddianamede üç mahkemenin bize beraat verdikleri ay-
nı noktalara ait ve cevapları mükerreren verilmiş, ehem-
miyetsiz birkaç meseleye cevap vermek manasızdır. o
meselelerle bizi ittiham etmek, ondan bize beraat veren
Ankara Ağır Ceza ve denizli ve eskişehir Mahkemeleri-
ni ittiham etmek hükmünde olmasından, cevabını onlara
bırakıyorum ve ondan başka da iki üç mesele var.
Birisi
: İki sene denizli ve Ankara Ağır Ceza Mahke-
melerinde inceden inceye tetkikten sonra, bize beraat ve-
rip, o kitabı bize iade ettikleri hâlde, o Beşinci Şuaın bir-
iki meselesini, ölmüş gitmiş bir kumandana tatbik edip,
bize suç gösteriyor. Biz dahi deriz: ölmüş gitmiş, hükû-
metten alâkası kesilmiş bir şahıs aleyhinde tatbik edilebi-
len küllî bir haklı tenkidi hiçbir kanun suç saymaz.
Hem küllî bir tevil manasından makam-ı iddia cerbeze-
siyle o kumandana bir hisse çıkarıp ona tatbik etmiş.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
aleyh:
karşı, karşıt.
asayiş:
kanun ve nizam hâkimi-
yetinin sağlanması.
beraat:
temize çıkma; bir davanın
neticesinde suçsuz olduğu anla-
şılma.
cerbeze:
haksız yere aldatıcı söz-
lerle karşı tarafı iknaya çalışmak,
demogoji.
dair:
alâkalı, ilgili.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
emniyet:
güvenlik.
hisse:
pay, nasip.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
iade:
geri verme.
iddianame:
iddia yazısı, savcının
bir dava konusundaki
iddialarını toplamış olduğu,
isnat ettiği suç ve delilleri de
içine alan yazısı.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
ittiham:
suç altında bulunma,
töhmetli olma, töhmet altında
olma.
kıymet:
değer.
kanun:
yasa.
küllî:
umumî, genel, bütün
olan.
kumandan:
komutan.
mahkeme:
dava, duruşma.
makam-ı iddia:
mahkemede
bir hakkın sabit olduğunu dava
eden (savcı.
mesele:
önemli konu.
muhabbetkârâne:
sevgi gös-
tererek, sevgi gösterene, mu-
habbet edene yaraşır şekilde.
muhafaza:
koruma.
mukabil:
karşılık.
mükerreren:
mükerrer olarak,
tekrar olarak, tekrar be tek-
rar.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri.
sena:
methetme, övme.
tatbik:
yerine getirme, uygu-
lama.
tenkit:
eleştirme.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
tevil:
sözün ilk bakışta beliren
anlamını değil de, ihtimal da-
hilinde bulunan diğer anlam-
larını alarak yorumlama veya
muhtemel manalarından birini
tercih etme.
vilâyet:
il.
zabıta:
şehir güvenliğini sağ-
lamakla vazifeli bulunan idare,
polis.
zarfında:
süresince.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 614 | Şualar
1...,604,605,606,607,608,609,610,611,612,613 615,616,617,618,619,620,621,622,623,624,...1581
Powered by FlippingBook