Şualar - page 634

Bunu da size kat’iyen beyan ediyorum:
Şahsıma tahkir ve ihanet ve çürütmek ve işkence, ce-
za gibi ne gelse, risale-i nur’a ve şakirtlerine benim yü-
zümden zarar gelmemek şartıyla, şimdiki mesleğim itiba-
rıyla, kabule karar vermişim. Bunda da ahiretim için bir
sevap var. Ve nefs-i emmarenin şerrinden kurtulmama
bir vesiledir diye, bir cihette ağlarken, memnun oluyo-
rum. eğer, bu bîçare masumlar benimle beraber bu me-
selede hapse girmeseydiler, mahkemenizde pek şiddetli
konuşacaktım. siz de gördünüz ki; iddianameyi yazan,
bin dereden su toplamak gibi, yirmi otuz senelik hayatım-
da mahrem ve gayr-i mahrem bütün kitap ve mektupla-
rımdan cerbezesiyle ve kısmen yanlış mana vermesiyle,
güya umum onlar bu sene yazılmış, hiç mahkemeleri gör-
memiş, af kanunlarına ve mürur-i zamana uğramamış gi-
bi, onun ile benim şahsiyetimi çürütmek istiyor.
Ben kendim, şahsımın çürük olduğunu yüz defa söyle-
diğim ve aleyhimde olanlar her vesile ile yine şahsımı çü-
rüttükleri hâlde, ehl-i siyaseti evhamlandıracak derecede
teveccüh-i ammeye karşı fayda vermediğinin sebebi:
İma-
nın kuvvetlenmesi için, bu zamanda ve bu zeminde gayet
şiddetli bir ihtiyac-ı kat’î ile ders-i dinde bazı şahıslar lâ-
zımdır ki, hakikati hiçbir şeye feda etmesin hiçbir şeye
alet etmesin, nefsine hiçbir hisse vermesin; tâ ki imana
dair dersinden istifade edilsin, kanaat-i kat’iye gelsin
.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
aleyh:
karşı, karşıt.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cerbeze:
haksız yere aldatıcı söz-
lerle karşı tarafı iknaya çalışmak,
demagoji.
cihet:
yön.
dair:
alâkalı, ilgili.
ehl-i siyaset:
ülkenin idaresiyle
meşgul olanlar, siyaset adamları,
politikacılar.
evham:
vehimler, zanlar, kuşkular,
esassız şeyler, kuruntular.
faide:
fayda.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şer:
kötülük.
gayet:
son derece.
gayr-i mahrem:
mahrem olmayan,
gizli ve özel olmayan.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek, esas.
hisse:
pay, nasip.
iddianame:
iddia yazısı, savcının
bir dava konusundaki iddialarını
toplamış olduğu, isnat ettiği suç
ve delilleri de içine alan yazısı.
işkence:
eziyet, azap, bir kimseye
verilen maddî-manevî sıkıntı, zu-
lüm.
ihanet:
hainlik, kötülük etme,
arkadan vurma.
ihtiyac-ı kat’î:
kesin, zorunlu
ihtiyaç.
iman:
inanç, itikat.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
itibar:
değer.
kısmen:
kısmî olarak, bazı yön-
den.
kanaat-i kat’iye:
kesin kanaat,
varılan kesin düşünce.
kanun:
yasa.
kat’iyen:
kat’î olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken, gizli.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
mesele:
önemli konu.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
mürur-i zaman:
zamanın geç-
mesi, zaman aşımı; zamanla.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan hayırlı işlerden alı-
koyan güç.
nefs-i emmare:
insanı kötü-
lüğe sürükleyen nefis, insana
kötü ve günah olan işlerin ya-
pılmasını emreden nefis.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah
tarafından verilen mükâfat; se-
vap.
tahkir:
hakaret etme, küçük
görme, şeref ve haysiyetini in-
citme.
teveccüh-i amme:
genel te-
veccüh, umumun, herkesin,
halkın yönelişi.
umum:
bütün, herkes.
vesile:
araç, vasıta.
vesile:
fırsat, elverişli hâl.
zemin:
yeryüzü.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 634 | Şualar
1...,624,625,626,627,628,629,630,631,632,633 635,636,637,638,639,640,641,642,643,644,...1581
Powered by FlippingBook