haTa-SavaBCETvELi
Yirmi sahifeden ziyade arkadaşlara ait olduğundan,
yanlışlarını beyan etmedim. Bu yanlışların hepsi yüzden
geçer. Mahkemede kırk sahife iddianame iki saate yakın
dinlettirildi. Hem hukukumuza, hem hayat-ı şahsiyemize,
hem hayat-ı içtimaiyemize ve şerefimize ve risale-i
nur’un kıymetine çok dokunduğu hâlde gücenmediğimi-
ze mukabil, iddianameyi yazan zatın meselemizdeki sat-
hîliğine ve dikkatsizliğine ve cerbezeliğine dokunacak bir
cihet varsa, onun da gücenmemesini ve mahkemenin de
tamamen itiraznamemi okumaklığıma müsaadesini talep
ederiz.
Mahkemede aleyhimizdeki iddianamede, “Yüz yanlışı-
nı ispat etmezsem, yüz sene cezaya razıyım” diye iddia
ettiğime bir hüccet olarak, iddianamenin kırk sahifesin-
de, şahsıma ait on beş sahifede seksen bir yanlışını gös-
teren bu cetveli takdim ediyorum.
Said Nursî
* * *
Hata 1:
Dini alet ederek...
Cevap:
reddedilmemiş müdafaatımdaki hüccetler bu
yanlışı herkese gösterir.
Hata 2:
Emniyeti bozabilecek...
Cevap:
Yirmi senede bir vukuatı altı mahkeme göster-
memesiyle bu yanlışını ispat eder.
aleyh:
karşı, karşıt.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
cemiyet:
topluluk, birlik.
cerbeze:
haksız yere aldatıcı söz-
lerle karşı tarafı iknaya çalışmak,
demogoji.
cetvel:
çizelge, liste.
cihet:
yön.
emniyet:
güvenlik, kanun ve
nizam hakimiyetinin sağlan-
ması.
emniyet:
güvenlik.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
hayat-ı şahsiye:
şahsa ait ha-
yat, özel yaşama biçimi.
hüccet:
delil.
hukuk:
haklar , kanunun ver-
diği haklar.
iddia:
bir fikri ısrarla savunma,
dava etme.
iddianame:
iddia yazısı, sav-
cının bir dava konusundaki id-
dialarını toplamış olduğu, isnat
ettiği suç ve delilleri de içine
alan yazısı.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
itirazname:
itiraz kâğıdı, itiraz
dilekçesi.
kıymet:
değer.
mesele:
önemli konu.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgi-
lenen.
müdafaat:
müdafaalar, savun-
malar.
mukabil:
karşılık.
müsaade:
izin.
razı:
rıza gösteren, kabul eden.
red:
kabul etmeme.
sahife:
sayfa.
sathî:
yüzeysel, derine inme-
yen, üstün körü.
savab:
hayır, doğru olan şey.
şeref:
manevî büyüklük, yü-
celik, övünülecek şey.
takdim:
arz etme, sunma.
talep:
isteme, dileme.
vukuat:
kavga, yaralama gibi
emniyeti ilgilendiren olaylar.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
çok, fazla.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 646 | Şualar