Şualar - page 652

Hata 26:
Nurcuların zanları hilâfına olarak, Nur Risale-
leri yegâne okunacak tefsir değildir
.
Cevap:
nur risalelerinde ve talebelerinin lisanında her
vakit söylenen “Bu zamanda en kuvvetli bir tefsir-i
kur'ânîdir” cümlesidir. Yoksa hiçbir vakit başka tef-
sirlere ilişmek hatırlarına gelmediği, bu acip hata-
nın ne kadar çirkin olduğunu gösterir.
Hata 27:
Nurcular” adı verilen talebelerin de yekdiğer-
leriyle görüşmeleri gizli olduğu
Cevap:
Isparta vilâyetinde ve bütün köylerinde, zabıta-
nın ve hükûmetin taht-ı nezaretinde aşikâre suret-
te görüşmeleri ve bazı köylerde yüz kalemle yazıla-
rı neşretmeleri gizlilik isnadını kırıyor.
Hata 28:
Teksir makinesiyle çoğaltılması ve alanların bu-
lunduğu yerlere götürülmesi, gizli yapılmaktadır
.
Cevap:
Bu ifadede bir dirhem doğruluk varsa, üç dirhem
yanlış var. evet insafsız gizli düşmanlarımız baha-
ne bulmamak için dörtte bir gizli yapılmıştır. Yok-
sa şimdi buldukları bahane ile bizi daha evvelden
adliyeye sürüklemeleri ihtimaline binaen bir parça
gizli idi. Yoksa her birisi üç yüz-dört yüz sahifeli
mecmualardan bin beş yüze yakın miktarı memle-
ketin her tarafına mümanaatsız gitmesi bu hatayı
tam gösterir.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adliye:
mahkeme, yargılama işle-
riyle uğraşan daire.
aşikâre:
apaçık, belli, aşikâr, mey-
danda, zahir.
bahane:
yalandan özür, asıl sebebi
gizlemek için ileri sürülen uydurma
sebep.
binaen:
-den dolayı, bu sebep-
ten.
dirhem:
yaklaşık üç grama denk
gelen eski bir ağırlık ölçüsü, çok
küçük parça (mecaz).
evvel:
önce.
hilâfına:
zıddına, tersine, aksine.
ifade:
sorgu sırasında verilen bil-
gi.
ihmal:
önemsememe, gereken ilgi
ve önemi gerektiği şekilde gös-
termeme.
isnat:
dayanma, dayandırma.
lisan:
dil.
mecmu:
toplanmış, bir araya
getirilmiş, koleksiyon.
mümanaat:
mâni olma, en-
gelleme.
neşir:
yayma,yayım, herkese
duyurma.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
sahife:
sayfa.
suret:
biçim, şekil, tarz.
taht-ı nezaret:
gözetim altın-
da.
talebe:
öğrenci.
tefsir:
Kur’ân-ı Kerîm’i açıkla-
mak maksadıyla yazılan ki-
tap.
tefsir-i Kur’ân:
Kur’ân tefsiri,
Kur’ân’ın açıklaması.
teksir:
çoğaltma.
vilâyet:
il.
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
yekdiğer:
birbirini, bir taraf,
öbür tarafı, birbirine.
zabıta:
şehir güvenliğini sağ-
lamakla vazifeli bulunan idare,
polis.
zan:
sanma, kesin olarak bil-
meksizin kuvvetli ihtimalle
hükmetme.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 652 | Şualar
1...,642,643,644,645,646,647,648,649,650,651 653,654,655,656,657,658,659,660,661,662,...1581
Powered by FlippingBook