Hata 56:
Ahmed Feyzi’nin risaleciğinin başında Said’in
iki buçuk sahifelik yazısı ile
(1)
o
?u
es
õo
Ÿr
G Én
¡ t
` jn
G BÉ n
j
ayet-i ke-
rîmesinden ebcet hesabıyla “Kürdî” kelimesi çıka-
rılmış
.
Cevap:
Burada benim iki sahifecik yazıma, Ahmed Fey-
zi’nin hakkımda mübalâğakârâne medihlerini kabul
ettiğim manası verilmiş, hata etmiş. Çünkü, benim
o mektubum Ahmed Feyzi’nin dikkatini ve ilmini
takdir ile beraber, hakkımdaki haddimden ziyade
hüsnüzanları cerh ve tadil için yazılmıştır. Hem aye-
tin mana-i işarî tabakasından riyazî ve ebcedî bir te-
vafukla üstadına karşı bir mana çıkarıp, hürmetine
bir makbuliyet alâmeti olarak yazmış. Böyle şeyle-
re yanlış denilmez ki, medar-ı mes’uliyet olsun. ol-
sa olsa, ilmî bir hatadır; siyasete teması yoktur.
Yine Ahmed Feyzi’nin risale-i nur’un müsellem
faziletinin bir parçasını kendi üstadına isnat etmesi
ve bu zamanın bir hidayet vasıtası olduğunu deme-
sini, medar-ı mes’uliyet görüyor. Hâlbuki, herkes
sevdiği bir adam hakkında mübalâğakârâne ve if-
ratkârâne medih ve sena etmekte, örfen, âdeten,
ilmen dahi hata olmadığı hâlde, hiç münasebeti ol-
mayan bir sözdür.
Hata 57:
Böyle acip davalarla belki bir zaman peygam-
berliğini dava ile hezeyan hâli başlamış oluyor
.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âdeten:
görenek şekliyle, âdet
olarak.
alâmet:
belirti, işaret, iz.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti; aza-
met ve şerefi olan ayet.
cerh:
yaralama, bir iddiayı, fikri
çürütme, reddetme.
dava:
iddia.
ebced:
Arap alfabesinin ilk tertibi
ve harflerinin taşıdığı sayı değer-
lerine dayanan hesap sistemi.
ebcedî:
ebcet hesabına ait.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve
irfan itibarıyla olan yüksek dere-
ce.
hatakârâne:
hatada bulunarak,
hata ederek.
hezeyan:
saçmalama, abuk sabuk
konuşma, herze.
hidayet:
doğru inanç ve yaşayış
üzere olmak.
hürmet:
riayet, ihtiram, saygı.
hüsnüzan:
bir kimsenin veya bir
hâdisenin iyiliği hakkındaki vicdanî
ve iyi kanaat.
ifratkârâne:
aşırı giderek.
ilim:
bilme, bilgi.
ilmen:
ilim ile, ilmî bir şekilde.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
makbuliyet:
makbullük, beğenil-
mişlik, geçerlilik.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
medar-ı mes’uliyet:
sorumluluk
sebebi.
medih:
övmek.
mes’ul:
yaptığı işlerden hesap
vermeye mecbur olan, sorum-
lu.
mübalâğakârâne:
mübalâğa
ederek, büyüterek, olduğundan
farklı göstererek.
münasebet:
münasiplik, uygun
olma.
müsellem:
doğruluğu, gerçek-
liği herkes tarafından kabul
edilen.
örfen:
adet üzere, örfe uygun
şekilde, örfe göre, örf bakı-
mından.
peygamber:
Allah tarafından
haber getirerek İlâhî emir ve
yasakları insanlara tebliğ eden
elçi, nebî.
riyazî:
hesapla, matematikle
ilgili, riyaziyeye ait.
sahife:
sayfa.
sena:
methetme, övme.
siyaset:
politika.
tabaka:
derece.
tadil:
doğrultma, düzeltme.
takdir:
kıymet verme, beğen-
me.
teşhir:
ilân etme, herkese du-
yurma, gösterme.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
tevil:
yorumlama, yorum.
vasıta:
aracı.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Ey elbisesine bürünen! (Müzzemmil Suresi: 1.)
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 660 | Şualar