Cevap:
İttifak olmadığına bin seneden beri ehl-i hadis ve
ümmetçe bu hakikatin devamı kat’î bir delildir. Bu
da hata içinde bir hatadır. Hem İmam-ı Şafiî mür-
sel ve zayıf hadisleri ahkâm-ı şer’iyede hüküm çı-
karmak için hüccet tutmuyor; yoksa, hâşâ ümmet-
çe kabul edilen hakikatli hadisleri ahkâmda değil,
fezail-i a’malde ve hadisat-ı İslâmiyede hüccetlerini
ve delâletlerini kabul etmiştir.
Hata 78:
İlm-i gayp Allah’a mahsustur. Hiçbir velî tasar-
rufat yapamaz ve gaybı bilemez. Hatta Peygamber
de bilmez. Hâlbuki, bir risalede işarat-ı hadisiye ile
hilâfetin mebde ve müntehasını göstermiş
.
Cevap:
evet, herkes bizzat gaybı bilmez. Fakat ilâm ve
ilham-ı İlâhî ile bilinebilir ki; bütün mu’cizat ve
keramat ona dayanır. Hazret-i İmam-ı Ali’nin
işarat-ı gaybiyesinin risale-i nur’a işaratına dair
bir risalenin ahirinde
(1)
k
án
æ°n
S n
¿ƒo
Kn
Ón
K …/
ór
©n
H n
án
an
Óp
ÿr
G s
¿p
G
hadis-i şerifinin işaratının birkaç lem’a-i i’caziyeyi
tam vakıa mutabık güzel tarzda ve görenlerin tak-
dirine mazhar olmuş bir beyanı çürük görmek ve
itiraz etmek bir cehalet, bir hata eseridir.
Hata 79, 80:
Gizli cemiyet kurduğu ve din perdesi altın-
da emniyeti bozmak maksadıyla kitap ve mektup-
ların vasıtalarla gönderilmiş olması
...
Şualar | 669 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
haşa:
asla, kat’iyen, öyle değil,
Allah göstermesin.
hilâfet:
halifelik, Hz. Peygambere
vekil olarak Müslümanları ve İslâmı
koruma görevi, İslâm devlet reis-
liği.
hüccet:
delil.
hüküm:
dinî kaide, kural.
ilâm:
bildirme.
ilham-ı ilâhî:
Allah tarafından kalbe
indirilen ilham.
ilm-i gayp:
görünmeyen âlemler-
den bahseden ilim.
işarat:
işaretler, haber vermeler.
işarat-ı gaybiye:
gaypla ilgili işa-
retler; Hz. Peygamber, müçtehit
imamlar tarafından gayba ait ve-
rilen haberler, işaret yolu ile yapılan
açıklamalar.
işarat-ı hadisiye:
Peygamber Efen-
dimizin (a.s.m.) sözlerinin işaret
ettiği manalar, vermiş olduğu işa-
retler.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddüde
mahal bırakmayan.
keramat:
kerametler, ermişlerin,
velîlerin olağan üstü sözleri ve
hâlleri.
lem’a-i i’câziye:
mu’cize derece-
sinde manevî parıltı.
maksat:
gaye.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mebde:
başlangıç.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük ha-
rika işler.
münteha:
bitiş, sona erme.
mürsel:
senedinde Sahabenin adı
anılmaksızın rivayet edilen ve bu
yüzden de muttasıl olmayan hadis,
doğrudan doğruya Hz. Peygam-
berden rivayet edilen hadis.
mutabık:
uygun.
peygamber:
Allah tarafından haber
getirerek İlåhî emir ve yasakları
insanlara tebliğ eden elçi, nebî.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tasarrufat:
tasarruflar, idare et-
meler.
ümmet:
Müslümanların tamamı;
bütün Müslümanlar.
vâki:
vuku bulan, olan.
vasıta:
aracı.
velî:
Allah’ın sevgisine, himayesine
kavuşmuş, ermiş kimseler, Allah
dostu, evliya.
ahir:
son.
ahkâm:
dinî hükümler, emir-
ler.
ahkâm-ı şer’iye:
şer’î hüküm-
ler, şeriatın esas ve kanunları.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
bizzat:
kendisi, şahsen.
cehalet:
bilmezlik, cahillik, ilim-
den yoksun olma.
cemiyet:
topluluk, birlik.
dair:
alâkalı, ilgili.
delâlet:
delil olma, gösterme.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
ehl-i hadis:
kendisini hadis il-
mine vermiş olan âlimler.
emniyet:
güvenlik, kanun ve
nizam hâkimiyetinin sağlan-
ması.
fezail-i âmâl:
amellerin fazi-
letleri, işlerin faziletleri.
gayp:
görünmeyen, fakat var-
lığı kesin olan ve mahiyeti
Allah tarafından bilinen başka
âlemler; manevî âlem.
hadis:
Hz. Muhammed’e (a.s.m.)
ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkasına
ait söz, iş veya davranış.
hâdisat-ı İslâmiye:
İslâm tari-
hinde meydana gelmiş hâdi-
seler, olaylar.
hadis-i şerif:
Peygamberimiz-
den aktarılan sözlerin genel
adı.
hakikat:
gerçek, esas.
1.
Hilâfet benden sonra otuz senedir. ( Sahih-iCamiü’s-Sağir, hadis no: 3336; Tirmizî, Fiten: 48.)