Şualar - page 659

Hata 54:
Mücedditlik ve büyük makamlar veren şakirt-
lerinin hitabelerine, enaniyet ve tefahura olan meyli
icabı itiraz etmeyerek, bu teveccühleri kabul ettiği
göz önündedir
.
Cevap:
Bu hatasında kaç vecihle iftira var olduğu itiraz-
namemde ve bu cetvelde kaç yerde ispat edilmiş-
tir.
Hata 55:
“Hazret-i Ali’nin (
RA
) ilm-i hakikat itibarıyla şa-
kirdi olduğumdan, manevî evlâdı olabilirim” deme-
siyle, kendine atfedilen makamlara liyakatini kabul
etmiş görülmektedir
.
Cevap:
Bedî manasında olan Celcelûtiye kasidesinde
İmam-ı Ali’nin (
rA
) çok cihetlerle risale-i nur’a sa-
rahat derecesine yakın işaratı içinde; Bediüzzaman
ismini risale-i nur’a vermesinden, bana emaneten
verilen o ismi, risale-i nur’a iade ettiğimi yazmı-
şım. Bununla beraber, ben de manevî Âl-i Beytten
sayılabilirim demekten maksadım; bir kısım müçte-
hitlerin
(1)
/
¬p
Ñr
ë°n
Un
h /
¬p
d'
G = '
¤n
Yn
h
duasında, “seyyid olma-
yan, fakat, ehl-i takva bulunanlar o duada dâhildir-
ler” dediklerinden, o umumî duada benim de bir
hissem bulunması için ricakârâne bir tevildir. Yok-
sa, o hatakârâne mana hiç hatırıma gelmemiş.
Şualar | 659 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
olma.
ilm-i hakikat:
hakikat ilmi.
işarat:
işaretler, alâmetler, belirti-
ler.
itibar:
değer.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
kaside:
belli bir amaçla yazılmış
divan şiiri ve bu şiirin nazım şekli.
liyakat:
lâyık olma, ehliyet.
makam:
manevî mevki.
maksat:
gaye.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
meyil:
bir tarafa doğru eğilme,
yönelme.
müceddit:
hadis-i şerifle, her asır
başında geleceği müjdelenen dinin
yüksek hizmetkârı; dine yeni bir
tarzla yaklaşan, asrın şartlarına
göre ve ortaya atılan yeni şüphe
ve taarruzlara karşı dini yorumlayıp
kuvvetlendiren büyük âlim.
müçtehit:
ayet ve hadislerden
şer’î hükümler çıkarabilen, gerekli
bütün ehillik şartlarına sahip olan,
geniş ve derin bilgili din âlimi.
ricakârâne:
ricada bulunarak, rica
eder şekilde.
şakirt:
talebe, öğrenci.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belirlilik.
Seyyid:
Hz. Muhammed’in (a.s.m.)
torunu Hz. Hasan’ın soyundan olan
kimse; Hz. Muhammed’in temiz
soyundan gelen kimse.
tefahur:
yaptıklarıyla övünme, bö-
bürlenme.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
tevil:
yorumlama, yorum.
umumî:
herkese ait, genel.
Âl-i Beyt:
Hz. Muhammed’in
(a.s.m.) ailesinden olan, Hz. Mu-
hammed’in (a.s.m.) ev halkı.
atıf:
yükleme.
bedî:
bir şeyi örneği olmadığı
halde meydana getiren, eşi ve
benzeri olmayan mükemmel
bir şeyi ortaya koyan.
Bediüzzaman:
zamanın, çağın
eşsiz güzelliği.
Celcelûtiye:
Peygamberimiz
Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) ders-
lerine istinaden, aslı cifir ve
ebcet hesabı ile alâkalı olarak
Hz. Ali (r.a.) tarafından telif edi-
len Süryanice bir kasidedir.
cihet:
yön.
dâhil:
iç, içerisi.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i takva:
Allah’tan korkan
ve günahlardan çekinen in-
sanlar.
emaneten:
emanet yoluyla,
emanet olarak.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
evlât:
veletler, çocuklar.
hatakârâne:
hatada bulunarak,
hata ederek.
hisse:
pay, nasip.
hitabe:
düzgün söz söyleme,
nutuk atma, bir topluluğa karşı
coşturucu sözler söyleme, nu-
tuk.
iade:
geri verme.
icap:
gerekme hâli, gerekli
1.
Onun aile efradına ve Sahabelerine de olsun...
1...,649,650,651,652,653,654,655,656,657,658 660,661,662,663,664,665,666,667,668,669,...1581
Powered by FlippingBook