şahsımı en âlî ve has bir mürşit hükmünde olan esrar-ı
kur’âniyede istihdam ediyor. Yüz bin şükür olsun.
nefis cümleden edna, vazife cümleden âlâ!
(1)
»
u
Hn
Q p
?°r
†n
a r
øp
e Gn
ò'
g ! o
ór
ªn
ër
dn
G
vv
[Mahkemedehşetlikorkarakkararnamedealey-
himizdekaydettiğibircümledir.Hâlbuki,onbeş
seneevvelyazılanoşiddetlicümle,sonradanbu
gelencümleiletadiledilmiş.]
“kardeşlerim, masumların ve ihtiyarların hatırları için
beni zulmen öldürenlerden intikamımı almayınız. Azab-ı
kabir ve sakar onlara yeter” fıkrası, onları insafa getirmek
lâzımdı.
“Madem sizlerle, itikadınızca ve bana edilen muamele-
ye nazaran, küllî bir muhalefetimiz var. siz, dininizi ve
ahiretinizi dünyanız uğrunda feda ediyorsunuz. elbette
mabeynimizde, tahmininizce bulunan muhalefet sırrıyla,
biz dahi, hilâfınıza olarak, dünyamızı dinimiz uğrunda ve
ahiretimize her vakit feda etmeye hazırız. sizin zalimâne
ve vahşiyâne hükmünüz altında bir iki sene zelilâne ge-
çecek hayatımızı kudsî bir şehadeti kazanmak için feda
etmek, bize âb-ı kevser hükmüne geçer. Fakat kur’ân-ı
Hakîm’in feyzine ve işaretine istinaden, sizi titretmek
Âb-ı Kevser:
Cennetteki sulardan
biri; Kevser suyu.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
âlâ:
yüce, yüksek, büyük.
aleyh:
karşı, karşıt.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
azab-ı kabir ve sakar:
kabir ve
Cehennem azabı.
azab-ı kabir:
kabir azabı.
cümleden:
bütün, hep, kâffeten,
cemian, hep birden.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
edna:
en açağı, en basit, en kü-
çük.
esrar-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın sırları,
Kur’ân’a ait gizlilikler.
evvel:
önce.
feda:
uğruna verme.
feyiz:
bolluk, bereket, ihsan, ba-
ğış.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
hilâf:
ters, karşı, zıt, aykırı.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
hükmüne:
yerine, değerine.
hüküm:
verilen karar.
intikam:
öç alma.
istihdam:
bir hizmette kullanma,
çalıştırma.
istinaden:
istinat ederek, daya-
narak.
itikat:
inanç, iman.
kararname:
sorgu hâkiminin ha-
zırladığı, suçlamaya veya aklamaya
dair resmi yazı.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fay-
dalar bulunan Kur’ân.
küllî:
bütüne ait olan, umumî,
genel.
mabeyn:
ara.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
muamele:
davranma, davra-
nış.
muhalefet:
birinin düşüncesine
zıt düşüncede bulunma, karşı
koyma, bir düşünce, fiil veya
harekete karşı durma.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu
gösteren, rehber, kılavuz.
nazaran:
nispeten, kıyaslaya-
rak, göre.
sır:
gizli hakikat.
şehadet:
şehitlik, Allah yolunda
hayatını verme.
şükür:
Allah’ın nimetlerine kar-
şı memnunluk gösterme, gerek
dil ile gerekse hâl ile Allah’ı
hamd etme.
tadil:
doğrultma, düzeltme.
vahşiyâne:
vahşîcesine, vah-
şîce, vahşîlikle.
vazife:
görev.
zalimâne:
zalimce, zulmeder-
cesine.
zelilâne:
zelil olarak, zelilce,
aşağılanarak, alçakça.
zulmen:
zulümle, haksızlıkla,
zulmederek.
1.
Allah’a hamd olsun. Bu Rabbimin fazlındandır. (İkinci cümle Neml Suresi: 40.)
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 686 | Şualar