6. İman ile kabre girmektir.
Beş türlü de dünyevî faydaları var:
1. rızıkta bereket.
2. kalbde rahat ve sürur.
3. Maişette sühulet.
4. İşlerinde muvaffakıyet.
5. talebelik faziletini almakla, bütün risale-i nur tale-
belerinin dualarına hissedar olmak olduğu ve bunların ya-
kında gençlik tarafından idrak olunup üniversitenin bir
nur mektebi hâline döneceği yazılıyor.
vv
[Medar-ıhayrettirki,busamimîfedakârlığısuç
saymışlar.]
gizli münafıkların takip ettikleri iki plândan birisi: Be-
nim haysiyetimi kırmakla güya nurların kıymeti düşecek!
İkincisi: nur Şakirtlerine telâş ve fütur vermekle nurla-
rın intişarına mâni olunacak!
Hiç korkmayınız. Milyonlar kahraman başlar feda ol-
dukları bir kudsî hakikate bizim gibi bazı bîçarelerin baş-
ları da feda olsun!
xx
bereket:
mübareklik, bolluk, saa-
det.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
dünyevî:
dünyaya ait.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve
irfan itibarıyla olan yüksek de-
rece.
feda:
uğruna verme.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, feda
eden.
fütur:
zayıflık, gevşeklik, usanç.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek, esas.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
hissedar:
hisse sahibi, hissesi
olan.
idrak:
akıl erdirme, anlama,
kavrama kabiliyeti.
iman:
inanç, itikat.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
kıymet:
değer.
kudsî:
mukaddes, yüce.
maişet:
geçim, geçinme.
mâni:
engel.
medar-ı hayret:
hayret sebebi,
hayrete sevk eden.
mektep:
öğrenim yeri.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
münafık:
nifak sokan, ara bo-
zucu; kalbinde küfrü gizlediği
hâlde Müslüman görünen.
rızık:
yiyecek, içecek şey, azık.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
sühulet:
kolaylık.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şakirt:
talebe, öğrenci.
talebe:
öğrenci.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 690 | Şualar