Hukuk-i medeniyetten ve belki hukuk-i dünyeviyeden ıs-
kat edilmiş bir tarzda bana baktılar. Bu fevkalkanun mu-
amele edenlere kanun namına müracaat manasız olur.
•
Dördüncüsü
: Bu sene, buranın müdürü, benim na-
mıma, Barla’nın bir mahallesi hükmünde olan Bedre
karyesinde tebdil-i hava için birkaç gün kalmaya dair mü-
racaat etti; müsaade etmediler. Böyle ehemmiyetsiz bir
ihtiyacıma cevab-ı red verenlere nasıl müracaat edilir?
Müracaat edilse, zillet içinde faydasız bir tezellül olur.
•
Beşincisi
: Haksızlığı hak iddia edenlere karşı hak da-
va etmek ve onlara müracaat etmek bir haksızlıktır, hak-
ka karşı bir hürmetsizliktir. Ben bu haksızlığı ve hakka
karşı hürmetsizliği irtikâp etmek istemem vesselâm.
•
Altıncı sebep
: Bana karşı ehl-i dünyanın verdikleri sı-
kıntı, siyaset için değil. Çünkü, onlar da bilirler ki, siya-
sete karışmıyorum, siyasetten kaçıyorum. Belki, bilerek
veya bilmeyerek zındıka hesabına, benim dine merbuti-
yetimden beni tazip ediyorlar. öyle ise, onlara müraca-
at etmek, dinden pişmanlık göstermek ve meslek-i zındı-
kayı okşamak demektir.
Hem ben onlara müracaat ve dehalet ettikçe; âdil olan
kader-i İlâhî, beni onların zalim eliyle tazip edecektir.
Çünkü, onlar diyanete merbutiyetimden beni sıkıyorlar;
kader ise, benim diyanette ve ihlâsta noksaniyetim var,
ara sıra ehl-i dünyaya riyâkârlıklarımdan için beni sıkı-
yor. öyle ise, şimdilik şu sıkıntıdan kurtuluşum yok.
Şualar | 749 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
muamele:
davranma, davranış.
müracaat:
başvurma, başvuru.
müsaade:
izin.
noksaniyet:
eksiklik, noksanlık.
riyakâr:
gösteriş için davranan.
siyaset:
devlet idaresi, devletin
işlerini düzenleme ve yürütme sa-
natıyla ilgili görüş ve anlayış.
tazip:
azap çektirme, sıkıntı ver-
me.
tebdil-i hava:
hava değişimi.
tezellül:
aşağılanma, alçalma, ken-
disini küçük düşürme.
vesselâm:
işte o kadar.
zalim:
zulmeden, haksızlık eden,
acımasız ve haksız davranan.
zındıka:
dinsizlik.
zillet:
hor ve hakir görülme.
âdil:
adaletli olan.
cevab-ı ret:
ret cevabı.
dair:
alâkalı, ilgili.
dava:
iddia.
dehalet:
sığınmak, yardım is-
teyiş.
diyanet:
dini emirlere uyma,
dindarlık.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ehl-i dünya:
sadece dünya
hayatı için yaşayan, ahireti dü-
şünmeyen.
faide:
fayda, yarar.
fevkalkanun:
kanun üstü, ka-
nun dışı, kanunun kabul et-
mediği.
hak:
doğru.
hukuk-ı dünyeviye:
dünyaya
ait haklar, hukuklar.
hukuk-ı medeniyet:
medenî
haklar, temel hak ve hürriyet-
ler.
hükmünde:
gibi, değerinde.
hürmet:
saygı.
ıskat:
düşürme.
iddia:
bir fikri ısrarla savun-
ma.
ihlâs:
samimiyet, bir işi bir
ameli başka bir karşılık bek-
lemeksizin sırf Allah rızası için
yapma.
irtikâp:
kötü iş yapma, işle-
me.
kader:
İlâhî hüküm, Cenab-ı
Hakkın takdir ve tayin etme-
si.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Ce-
nab-ı Hakkın takdir ve tayin
etmesi.
kanun:
yasa.
karye:
köy.
mana:
anlam.
merbutiyet:
bağlılık.
meslek-i zındıka:
dinsizlik,
imansızlık mesleği.