Şualar - page 578

evet, otuz Bir Mart’ta divan-ı Harb-i örfîde ve Mus-
tafa kemal’in hiddetine karşı, divan-ı riyasette şiddetli
ve dokunaklı ve serbest müdafaa eden bir adam, “on se-
kiz sene zarfında kimseye sezdirmeden dünya entrikala-
rını çeviriyor” diye onu ittiham eden, elbette bir garazla
eder. Biz, denizli Müddeiumumîsinden ümit ettiğimiz gi-
bi Afyon Müddeiumumîsinden de ümit ederiz ki, bizi böy-
lelerin itirazından ve garazlarından kurtarsın ve hakikat-i
adaleti göstersinler.
Beşinci Esas
:
Risale-i Nur Şakirtlerinin, mümkün
olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükûmetin icra-
atına karışmamak bir düstur-i esasîleridir. Çünkü, halisâ-
ne hizmet-i Kur’âniye, onlara her şeye bedel, kâfi geli-
yor.
Hem, şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde
siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklâliyetini ve ihlâsı-
nı muhafaza edemez. Her hâlde bir cereyan onun hare-
ketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına alet ede-
cek, o hizmetin kudsiyetini bozacak.
Hem maddî mübarezede şu asrın bir düsturu olan
eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdat ile, birinin hatasıyla onun
masum çok taraftarlarını ezmek lâzım gelecek. Yoksa,
mağlûp düşecek.
Hem dünya için, dinini bırakan veya alet edenlerin na-
zarlarında kur’ân’ın hiçbir şeye alet olmayan kudsî haki-
katleri, bir propaganda-i siyasette alet olmuş tevehhüm
edilecek.
asr:
yüzyıl.
bedel:
karşılık.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya
siyaset hareketi.
Divan-ı Harb-i örfî:
İttihat ve Te-
rakki hükümeti zamanında 31 Mart
Olayından sonra kurulan ve ol-
dukça sert kararlar alan sıkıyöne-
tim mahkemesi.
divan-ı riyaset:
reislik, başkanlık
makamı.
dünyevî:
dünyaya ait.
düstur:
kanun, kural, esas, pren-
sip.
düstur-i esasî:
temel prensip, esas
düstur.
entrika:
bir çıkar sağlamak veya
birine zarar vermek maksadıyla
hazırlanan düzen, hile.
eşedd-i istibdat:
zorbalığın en çe-
tini, kanunsuz, keyfî idarenin en
şiddetlisi.
eşedd-i zulüm:
zulmün en şid-
detlisi.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca niyet,
kin.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i adalet:
adaletin esası,
aslı.
halisâne:
temiz kalplilikle, safiyet-
le.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın hiz-
meti.
hükmetme:
hakim olma, işleme.
icraat:
işler.
idare:
memleket işlerinin yürü-
tülmesi, çekip çevirilmesi.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Allah
rızası için yapma.
istiklâliyet:
istiklâl üzere bulunma,
hür ve müstakil olma, başlı
başına buyruk olma, bağım-
sızlık.
itiraz:
bir mahkemenin görüş
ve kararına karşı bir görüş öne
sürülerek değiştirilmesini iste-
me.
ittiham:
suç altında bulunma,
töhmetli olma, töhmet altında
olma.
kâfi:
yeter, elverir.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kudsiyet:
kutsallık, mukad-
deslik, azizlik.
maddî:
madde ile alakalı, cis-
manî.
mağlûp:
yenilmiş, kendisine
galip gelinmiş, yenilen kimse.
maksat:
gaye.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
mübareze:
çatışma, kavga.
müdafaa:
savunma.
müddeiumumî:
savcı.
muhafaza:
koruma.
nazar:
bakış, nezdinde.
propaganda-i siyaset:
siyaset
propagandası, siyasî fikir ve
düşünceleri başkalarına tanıt-
mak, benimsetmek amacıyla
yapılan faaliyet.
şakirt:
talebe, öğrenci.
siyaset:
politika.
taraftar:
taraflı, birinin veya
bir grubun tarafını tutan, bir
tarafı destekleyen.
tevehhüm:
vehimlenme, ku-
runtuya kapılma; gerçekte var
olmayanı var kabul etme, yok
olanı var zannetmekle ümit-
sizliğe ve korkuya düşme.
ümit:
umut, umma, ümit; bazı
şeylerin istediği yönde olması
konusunda beslenen his.
zarfında:
süresince.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 578 | Şualar
1...,568,569,570,571,572,573,574,575,576,577 579,580,581,582,583,584,585,586,587,588,...1581
Powered by FlippingBook