bir ihtiyac-ı fıtrîsi hükmüne geçen diyanet, salâhat ve bil-
hassa iman hakikatlerinin öğrenmesi yerlerine hiçbir te-
rakkiyat, hiçbir medeniyet tutamaz. Ve o ihtiyacı onlara
unutturamaz. elbette bu vatandaki millete hükmeden bir
hükûmet risale-i nur’a adalet ve kanun ve asayiş cihe-
tinde ilişemez ve iliştirmemeli.
•
İkinci Esas
: Madem bir şeyi reddetmek başkadır
ve onun ile amel etmemek bütün bütün başkadır; ve her
hükûmette şiddetli muhalifler bulunur; ve Mecusî hâkimi-
yeti altında Müslümanlar ve hükûmet-i İslâmiye-i ömeri-
yede Yahudîler ve Hristiyanlar bulunması ve asayişe ve
idareye ilişmeyenin hürriyet-i şahsiyesi her hükûmette
vardır ve ilişilmez; ve hükûmet ele bakar, kalbe bakmaz.
Ve madem asayişe ve idareye ve siyasete ilişmek isteyen,
her hâlde hiç şüphesiz, gazetelerle ve dünya hâdisatı ile
alâkadar olacak; tâ kendine yardım eden cereyanları ve
vaziyetleri ve hâdisatı bilsin, tâ yanlış ayağını atmasın. Ve
risale-i nur ise; şakirtlerini o derece menetmiş ki, benim
yakın dostlarım biliyorlar ki, yirmi beş senedir, değil ga-
zeteleri okumak, belki sormasını ve merak etmesini ve
düşünmesini bana terk ettirmiş. Şimdi on senedir,
kat’iyen dünya cereyanlarından ve vaziyetlerinden, Alma-
nın mağlûbiyeti ve Bolşeviğin istilâsından başka hiçbir ha-
ber almayacak derecede beni hayat-ı içtimaiyeden çek-
miş. elbette ve elbette, hikmet-i hükûmet ve kanun-i si-
yaset ve düstur-i adalet bana ve benim gibi kardeşlerime
ilişemez; ve ilişen, her hâlde ya evhamından, ya garazın-
dan veya inadından ilişir.
Şualar | 571 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
istilâ:
kaplama, yayılma.
kanun:
yasa.
kanun-ı siyaset:
siyasetin kanunu,
siyaset prensibi.
kat’iyen:
katî olarak, kesin olarak,
kesinlikle.
madem:
… -den dolayı, böyle ise.
mağlûbiyet:
yenilgi, yenilme.
Mecusî:
ateşe tapan, Zerdüşt dinini
benimseyen, bu dinle ilgili olan,
Zerdüştî.
medeniyet:
medenîlik, şehirlilik,
uygarlık.
men:
yasak etme, engelleme, mâni
olma.
muhalif:
muhalefet eden, aykırılık
gösteren, uymayan, bir fiil veya
düşünceye karşı gelen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
salâhat:
dindarlıkta çok ileri olma
hâli, günahsız ve temiz oluş.
terakkiyat:
ilerlemeler, gelişme-
ler.
vaziyet:
durum.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz verilmesi,
düzenli ve dengeli oluş.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
amel:
iş, uygulama, yapma.
asayiş:
kanun ve nizam hâki-
miyetinin sağlanması.
bilhassa:
özellikle.
Bolşevik:
Rus komünisti.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya
siyaset hareketi.
cihet:
yön.
diyanet:
din, dindarlık.
düstur-i adalet:
adalet pren-
sibi, adalet esası.
evham:
vehimler, zanlar, kuş-
kular, esassız şeyler, kuruntu-
lar.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca
niyet, kin.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hakikat:
gerçek, esas.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hük-
mediş, egemenlik.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
hikmet-i hükûmet:
hüküme-
tin karar ve uygulamalarının
gayeleri.
hükmetme:
hakim olma, iş-
leme.
hükmüne:
yerine, değerine.
hükûmet-i İslamiye-i öme-
riye:
Hz. Ömer devrinde İslâm
hükümeti, yönetimi.
hürriyet-i şahsiye:
şahsî hür-
riyet, kişiye ait olan hürriyet.
idare:
memleket işlerinin yü-
rütülmesi, çekip çevirilmesi.
ihtiyac-ı fıtrî:
yaratılışın gereği
olan ihtiyaç.
iman:
inanma, itikat.
inat:
bir konuda ısrarlı olma,
sözünde ayak direme.