Şualar - page 564

polis müdürü ve adliyesi, o saklanmış zararsız kitaplarımı
bana iade etmek üzere kat’î söz verdikleri hâlde, ikinci
gün birden Isparta’dan tevkif emri geldiğinden, daha o
emanetlerimi almadan sevk edildim; ve madem denizli
ve Ankara Mahkemeleri bizi beraat ve umum risaleleri-
mizi bize iade ettiler; elbette ve elbette, bu mezkûr altı ha-
kikate binaen, denizli Mahkemesi ve Müddeiumumîsi gi-
bi, Afyon Adliyesi ve Müddeiumumîsi, benim çok ehem-
miyetli bu hukukumu nazar-ı dikkate almaları vazifeleri
muktezasıdır. Ve hukuk-i umumiyeyi müdafaa eden müd-
deiumumîden, risale-i nur münasebetiyle ehemmiyetli
bir hukuk-i amme hükmüne geçen bu şahsî hukukumu da
müdafaa edeceğine ümitvarım ve bekliyorum.
Yirmi iki seneden beri hayat-ı içtimaiyeden çekilen ve
şimdiki kanunları ve tarz-ı müdafaayı bilmeyen ve eskişe-
hir ve denizli Mahkemelerinde cerh edilmez yüz sahife-
lik müdafaatını bu yeni mahkemeye karşı da aynen tak-
dim eden ve o zamana kadar kusurlarının cezasını çeken
ve ondan sonra kastamonu’da ve emirdağ’ında mütema-
diyen tarassut altında ve haps-i münferit tarzında yaşayan
Yeni said, sükût ile sözü eski said’e bırakıyor. eski said
de diyor ki:
Yeni said dünyadan yüzünü çevirdiği için, ehl-i dünya
ile konuşmayı müdafaat-ı kat’iye mecburiyeti olmadan
yapmıyor, lüzum görmüyor. Fakat bu meselede çok
masum rençber ve esnaf adamlar, bize az bir münase-
betiyle tevkif edilerek, iş zamanında, çoluk çocuklarına
beraat:
temize çıkma; bir davanın
neticesinde suçsuz olduğu anla-
şılma.
binaen:
-den dolayı, bu sebep-
ten.
cerh:
yaralama, bir iddiayı, fikri
çürütme, reddetme.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı, dünya
adamı, ahireti düşünmeyen.
hakikat:
gerçek, esas.
haps-i münferit:
tek başına olan
hapis.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
hükmüne:
yerine, değerine.
hukuk:
haklar.
hukuk-ı amme:
kamu hukuku.
hukuk-ı umumiye:
toplumun bü-
tün fertlerinin sahip olduğu hak-
lar.
iade:
geri verme.
kanun:
yasa.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddüde
mahal bırakmayan.
kusur:
suç, kabahat.
madem:
… -den dolayı, böyle
ise.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
mecburiyet:
mecbur olma, za-
rurîlik durumu, zorunluluk.
mesele:
önemli konu.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
müdafaat:
müdafaalar, savun-
malar, korunmalar.
müdafaat-ı kat’iye:
tereddüde
mahal bırakmayan müdafaalar,
kesin olan savunmalar.
müddeiumumî:
savcı.
mukteza:
iktiza eden, gere-
ken.
münasebet:
ilgi, alâka, yakın-
lık.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
rençber:
çiftçi.
sahife:
sayfa.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, husu-
sî.
sevk:
gönderme.
sükût:
susma, sessiz kalma.
takdim:
arz etme, sunma.
tarassut:
gözetme, gözleme,
gözle takip etme, dikkatle bak-
ma.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tarz-ı müdafaa:
savunma şek-
li.
tevkif:
cezaî tahkikat sırasında,
zanlının mahkeme kararına
kadar geçici olarak hapsedil-
mesi; tutuklama.
ümitvar:
ümitli, umutlu, uman,
ümidi olan.
umum:
bütün.
vazife:
görev.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 564 | Şualar
1...,554,555,556,557,558,559,560,561,562,563 565,566,567,568,569,570,571,572,573,574,...1581
Powered by FlippingBook