Şualar - page 567

zamanda dahi bir kısım şahıslara mutabık çıksa ve müna-
kaşaya sebep olmamak için mahkemelerin teşhir ve ne-
şirlerinden evvel bizce tam mahrem tutulsa, adalet cihe-
tinde hiçbir vecihle bir suç teşkil etmez. Hem, “
Bir şeyi
reddetmek ayrıdır ve ilmen kabul etmemek veya amel et-
memek bütün bütün ayrıdır. O risale, yakın bir istikbalde
gelecek bir rejimi, ilmen kabul etmiyor
” diye bir suç ol-
duğuna dünyada adliyelerin bir kanunu bulunmasına ihti-
mal vermiyoruz.
El hâs ı l
:
Hayat-ı ebediyeyi mahveden ve hayat-ı dün-
yeviyeyi dehşetli bir zehre çeviren ve lezzetini imha eden
küfr-i mutlakı otuz seneden beri köküyle kesen ve tabiiy-
yunun dehşetli bir fikr-i küfrîlerini öldürmeye muvaffak
olan ve bu milletin iki hayatının saadet düsturlarını hari-
ka hüccetleriyle parlak bir surette ispat eden ve Kur’ân’ın
hakikat-i arşiyesine dayanan Risale-i Nur, böyle küçük bir
risalenin bir-iki maddesiyle değil, belki bin kusuru dahi ol-
sa, onun binler büyük haseneleri onları affettirir diye da-
va ediyoruz ve ispatına da hazırız.
Üçüncü sual
: Bir mektubun yirmi kelimesinde beş ke-
lime kusurlu görülse, o beş kelime sansür edilir. Müteba-
kisine izin vermek bir düstur iken, eskişehir Mahkemesi-
nin dört ay tetkikten sonra, yüz bin kelime içinde zahirî
nazarda zararlı tevehhüm edilen yalnız on beş kelimeden
başka bulmamasıyla ve Heyet-i Vekilede dört yüz sahifeli
Zülfikar’
ın yalnız iki sahifesinde (şimdiki kanuna uygun
olmamasından) otuz sene evvel yazılan iki ayetin
tefsirinden başka ilişmemesi ve denizli ve Ankara
Şualar | 567 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
muvaffak:
başaran, başarmış, ba-
şarılı.
nazar:
bakış, dikkat.
neşir:
herkese duyurma, yayma,
tamim.
rejim:
idarede tutulan yol, yönet-
me tarzı, düzenleme biçimi.
saadet:
mutluluk.
sahife:
sayfa.
sansür:
yayınlanacak bir şeyin
kontrol edilmesi, denetlenmesi.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tabiiyyun:
tabiatçılar, materya-
listler, tabiata tapanlar.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakımından
izahı, açıklaması.
teşhir:
gösterme, sergileme.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
tetkik:
dikkatle araştırma, incele-
me.
tevehhüm:
vehimlenme, kurun-
tuya kapılma; gerçekte var olma-
yanı var kabul etme, yok olanı
var zannetmekle ümitsizliğe ve
korkuya düşme.
vecih:
cihet, yön.
zahirî:
görünüşte olan; zahire, dışa
ait olan.
amel:
iş, uygulama, yapma.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dava:
iddia.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
düstur:
kanun, kural, esas,
prensip.
elhâsıl:
hâsılı, netice itibarıyla,
kısaca.
evvel:
önce.
fikr-i küfrî:
küfür ve inkâr fik-
ri.
hakikat-i arşiye:
arşa ait olan
gerçek, arşla ilgili hakikat.
harika:
olağanüstü.
hasene:
iyilik, güzellik.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya
ait olan hayat.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve son-
suz hayat, ahiret hayatı.
Heyet-i Vekile:
vekiller heyeti,
bakanlar kurulu, kabine.
hüccet:
delil.
ihtimal:
olabilirlik.
ilmen:
ilim ile.
imha:
ortadan kaldırma, mah-
vetme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
istikbal:
gelecek.
kanun:
yasa.
küfr-i mutlak:
kayıtsız şartsız
küfür, mutlak küfür, hiç bir
imanî hükmü, delili, hakikati
kabul etmeme, kesin ve tam
bir inkâr.
kusur:
eksiklik, noksan, özür.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken, gizli.
mahv:
yok etme, ortadan kal-
dırma, bitme.
münakaşa:
tartışma.
mutabık:
uygun.
mütebaki:
geri kalan kısım.
1...,557,558,559,560,561,562,563,564,565,566 568,569,570,571,572,573,574,575,576,577,...1581
Powered by FlippingBook