Şualar - page 574

Bir zaman sonra, Mustafa kemal, iki defa şifre ile Van
vilâyetinin eski valisi ve benim dostum tahsin Beyin va-
sıtasıyla, beni, neşredilen
Hutuvat-ı Sitte’
ye mükâfaten
taltif için Ankara’ya celp etti; gittim. Şeyh sünusi kürd-
ce lisanı bilmediğinden, beni onun yerinde üç yüz lira ma-
aşla Vilâyat-ı Şarkiye Vaiz-i Umumîsi, hem mebus, hem
diyanet riyaseti dairesinde, dârülhikmet azalarıyla be-
raber eski vazifem ile memnun etmek ve benim Van’da
temelini attığım Medresetüzzehra ve Şark dârülfünunu-
ma sultan reşad’ın verdiği on dokuz bin altın lira, iki yüz
mebus içinde yüz altmış üç mebusun imzasıyla yüz elli bin
banknota iblâğ edilerek kabul edildiği hâlde; ben Beşinci
Şua aslının verdiği haberin bir kısmını, orada, bir adam-
da gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bı-
raktım. Ve “Bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez”
diye, dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimaiyeyi terk edip,
yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarf ettim. Fakat,
bazı zalim ve insafsız memurlar, bana dünyaya bakacak
iki-üç risaleyi yazdırdılar. sonra, bazı zatlar ahirzaman hâ-
disatını haber veren müteşabih hadisleri sual etmek mü-
nasebetiyle, o eski risalenin aslını tanzim ettim. risale-i
nur’un Beşinci Şuaı namını aldı.
risale-i nur’un numaraları, telif tertibiyle değil. Mese-
lâ, otuz üçüncü Mektup, Birinci Mektuptan daha evvel
telif edilmiş ve bu Beşinci Şuaın aslı ve risale-i nur’un bir
kısım eczaları, risale-i nur’dan evvel telif edilmiş.
ahirzaman:
dünyanın son zamanı
ve son devresi, dünya hayatının
kıyamete yakın son devresi.
aza:
üye.
banknot:
kâğıt para.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
dârülfünun:
üniversite.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
ehemmiyetli:
önemli.
evvel:
önce.
hadis:
Hz. Muhammed’e (a.s.m.)
ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkasına ait
söz, iş veya davranış.
hâdisat:
hadiseler, olaylar.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
iblâğ:
ulaştırma, eriştirme.
iman:
inanç, itikat.
lisan:
dil.
mebus:
halk tarafından seçi-
lerek meclise gönderilen, mil-
letvekili.
mecburiyet:
mecbur olma, za-
rurîlik durumu, zorunluluk.
Medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılma-
sını idarecilere teklif ettiği, fen
ilimleriyle din ilimlerinin birlikte
okutulmasını düşündüğü üni-
versite.
memnun:
hoşnut, razı.
meselâ:
örneğin.
mukabele:
karşılık verme, kar-
şılama.
mükâfaten:
mükâfat olarak,
karşılık olarak, ödül olarak.
münasebet:
vesile, alâka, bağ.
müteşabih:
manası açık ol-
mayan, mecazî manaya elve-
rişli olan ayet ve hadisler.
nam:
ad, isim.
neşir:
kitap yazma, basma, çı-
karma; herkese duyurma, yay-
ma.
riyaset:
reislik, başkanlık.
sarf:
harcama.
şark:
Doğu bölgeleri.
sual:
soru.
taltif:
iltifat etme, gönül ok-
şama.
tanzim:
düzenleme, sıralama,
tertipleme.
telif:
eser yazma.
tertip:
sıra, dize, düzen.
vaiz-i umumî:
umumî vaiz,
genel vaiz.
vasıta:
aracılık.
vazife:
görev.
vilâyat-ı şarkiye:
şark vilâ-
yetleri, doğu illeri.
vilâyet:
il.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
zat:
kişi, şahıs.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 574 | Şualar
1...,564,565,566,567,568,569,570,571,572,573 575,576,577,578,579,580,581,582,583,584,...1581
Powered by FlippingBook