Şualar - page 584

Sekizinci Esas
: risalelerde bazı dokunaklı cümle-
ler var diye, başka yerlerin nakıs ve sathî tahkikatlarına
binaen bizi ittiham ediyorlar. Buna mukabil deriz:
Madem maksadımız iman ve ahirettir, ehl-i dünya ile
mübareze değil. Ve madem o pek cüz’î ve yalnız bir-iki
risaleye mahsus ilişmek kastî değil, belki maksadımıza yü-
rürken onlara çarpmışız; elbette bir garaz-ı siyasî mana-
sında olamaz. Ve madem imkânat başkadır, vukuat baş-
kadır. Hakkımızda “asayişe zarar yapmış” değil, “yapa-
bilir” diye ittiham ise, herkes bir adamı öldürebilir diye it-
tiham gibi manasız bir ittihamdır. Ve madem yirmi sene
müddetinde yirmi binler adamda ve binler nüshalar ve
mektuplarda hem eskişehir, hem kastamonu, hem Ispar-
ta, hem denizli şiddetli tetkik ve taharrilerde hakikî bir
suç teşkil edecek maddeleri bulamadılar. eskişehir Mah-
kemesi bir şey bulamadığından mecburiyetle bir lâstikli
kanun maddesinden tek bir küçük risale ile bizi mes’ul et-
tiği gibi, bütün dinî dersini vereni dahi mes’ul eder bir
tarzda, yüz adamdan on beş adama altışar ay ceza vere-
bildi. Acaba bizim gibi bir adamın sizden olsa, bir senede
yirmi mahrem mektupları bu tarzda tetkik edilse, onu
mes’ul ve mahcup edecek yirmi cümle bulunmaz mı? Hâl-
buki, bizde yirmi bin adamdan yirmi bin nüsha risale ve
mektuplarda hakikî mes’ul edecek yirmi cümle bulama-
malarından gösteriyor ki,
Risale-i Nur’un hedefi doğru-
dan doğruya ahirettir. Dünya ile alışverişi yoktur.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
asayiş:
rahat huzur, korku ve en-
dişeden uzak olma.
binaen:
…-den dolayı, bu sebep-
ten.
cüz’î:
küçük, az.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı, dünya
adamı, ahireti düşünmeyen.
garaz-ı siyasî:
siyasî maksat,
kötü niyet.
hakikî:
gerçek.
iman:
inanç, itikat.
imkânat:
imkânları olabilirlikler,
olması ve olmaması ihtimal
dâhilinde olanlar.
ittiham:
suç altında bulunma,
töhmetli olma, töhmet altında
olma.
kanun:
yasa.
kastî:
kastederek, isteyerek,
bile bile yapılan.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
mahcup:
utanan, utanmış.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken, gizli.
mahsus:
bir şeye veya kişiye
has olan.
maksat:
gaye.
mecburiyet:
mecbur olma, za-
rurîlik durumu, zorunluluk.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
mübareze:
çatışma, kavga.
müddet:
süre, zaman.
mukabil:
karşılık.
nakıs:
noksan, eksik, tam ol-
mayan.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri.
sathî:
yüzeysel, derine inme-
yen, üstün körü.
taharri:
arama, araştırma, in-
celeme, tahkik etme.
tahkikat:
araştırmalar, soruş-
turmalar.
tarz:
biçim, şekil, suret.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
vukuat:
vuku bulan şeyler,
hâdiseler, olaylar.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 584 | Şualar
1...,574,575,576,577,578,579,580,581,582,583 585,586,587,588,589,590,591,592,593,594,...1581
Powered by FlippingBook