bunu inandırmaya çalışamıyor ve kimseye kabul ettire-
mez. Haydi böyle de olsa, madem bu yirmi senede hiçbir
vukuatımız gösterilmiyor, hükûmet ele bakar, kalbe bak-
maz ve her bir hükûmette şiddetli muhalifler bulunur; el-
bette adliye kanunu ile bizleri mes’ul etmezsiniz. son sö-
züm:
(1)
p
º«/
¶n
© r
dG p
¢Tr
ôn
© r
dG t
Ün
Q n
ƒ o
gn
h o
â r
?`n
cn
ƒn
J p
¬ r
« n
?n
Y n
ƒ o
g s
’p
G n
¬ '
dp
G n
B’*G n
»p
Ñ r
°ùn
M
’dir.
Said Nursî
@
Denizliberaatimizdensonraüçsenemünzevîve
siyasettenalâkasızolduğumhâldeAfyonhapsi-
nineticeverenbuyenihâdiseninonvecihleka-
nunsuzolduğunubeyanediyorum.
Birincisi
: üç mahkeme ve üç ehl-i vukufun ve An-
kara’nın yedi makamatında ve adliyelerin elinde iki sene
risale-i nur tetkikten geçtiği hâlde, ittifak ile hiçbiri mu-
halif kalmadan hem umum risalelerin beraatine, hem sa-
id ile beraber yetmiş beş arkadaşı birlikte beraat ettirildi-
ği ve bir gün bile ceza verilmediği hâlde, yeniden evrak-ı
muzırra gibi o risalelere el uzatmak, ne derece kanunsuz-
dur, zerre kadar insafı olan bilir.
Şualar | 593 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
tetkik:
dikkatle araştırma, incele-
me.
umum:
bütün.
vecih:
cihet, yön.
vukuat:
kavga, yaralama gibi em-
niyeti ilgilendiren olaylar.
zerre:
pek ufak parça, en küçük
parça.
adliye:
mahkeme, yargılama
işleriyle uğraşan daire.
alâka:
ilgi, ilişki, bağ.
beraat:
temize çıkma; bir da-
vanın neticesinde suçsuz ol-
duğu anlaşılma.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
ehl-i vukuf:
bir mesele hak-
kında bilgi ve yetki sahibi olan-
lar, hâkimler.
evrak-ı muzırra:
zararlı evrak,
kâğıtlar, yapraklar.
hâdise:
olay.
hükûmet:
devlet, yönetim.
ittifak:
birleşme, fikir birliği
etme.
kanun:
devletin yasama kuv-
veti tarafından herkesçe uyul-
mak üzere konulan her türlü
kaide, yasa.
kanun:
yasa.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
mahkeme:
dava, duruşma.
makamat:
makamlar.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
muhalif:
muhalefet eden, ay-
kırılık gösteren, uymayan, bir
fiil veya düşünceye karşı ge-
len.
münzevî:
inzivaya çekilen, kö-
şeye çekilmiş, yalnız.
siyaset:
politika.
1.
Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim.
Yüce arşın Rabbi de odur. (Tevbe Suresi: 129.)