Onuncusu
: Bu da, hiçbir kanun müsaade etmediği ve
hiçbir maslahat bulunmadığı ve yalnız manasız evhamdan
bir habbeyi kubbeler yapmaktan ve hiçbir kanuna gir-
meyen bir taarruzdur. Bu da, mesleğimizce bakamadığı-
mız siyasete temas etmemek için sükût ediyoruz. Böyle-
ce on vecihle kanunsuz muamelelere karşı yalnız
(1)
o
?«/
c
n
ƒ r
dG n
ºr
©p
fn
h *G Én
æo
Ñ° r
ùn
M
deriz.
Said Nursî
@
afYoNhÜKûMETvEMahKEMESiNEvEZaBI-
TaSINadahaBirKaçNoKTaMaruZaTIM
var
•
Birincisi
: ekser enbiyanın Şarkta ve Asya’da zu-
hurları ve ağleb-i hükemanın garpta ve Avrupa’da gelme-
leri, kader-i ezeliyenin bir işaretidir ki; Asya’da din hâkim-
dir, felsefe ikinci derecededir. Bu remz-i kadere binaen,
Asya’da hüküm süren dindar olmazsa da, din lehine çalı-
şanlara ilişmemeli, belki teşvik etmelidir.
•
İkincisi
: kur’ân-ı Hakim bu zemin kafasının aklı ve
kuvve-i müfekkiresidir. eğer, eliyazübillâh, kur’ân küre-i
arzın başından çıksa, arz divane olacak, akıldan boş
Şualar | 601 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
kuvve-i müfekkire:
düşünme duy-
gusu.
leh:
hakkında, onun için, onun ta-
rafına, onun faydasına veya zara-
rına, ondan yana.
maruzat:
arz edilenler, takdim
edilenler.
maslahat:
uygun iş.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
muamele:
davranış, birbiri ile iş
görme.
müsaade:
izin.
nokta:
konu, konu ile ilgili önemli
bölüm.
remz-i kader:
kaderin işareti.
şark:
doğu yönünde yer alan yer-
ler, doğu bölgeleri.
siyaset:
politika.
sükût:
susma, sessiz kalma.
taarruz:
saldırma, sataşma, iliş-
me.
vecih:
cihet, yön.
zabıta:
şehir güvenliğini sağlamakla
vazifeli bulunan idare, polis.
zemin:
yeryüzü.
zuhur:
görünme, belli olma, ortaya
çıkma.
ağleb-i hükema:
filozofların
çoğunluğu, çoğu.
arz:
yer, dünya.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
dindar:
dinî kaidelere hakkıyla
riayet eden, dininin emirlerini
yerine getiren, mütedeyyin.
divane:
deli, aklı başında ol-
mayan.
ekser:
pek çok.
eliyazübillâh:
Allah esirgesin,
Allah korusun.
enbiya:
nebiler, peygamber-
ler.
evham:
vehimler, zanlar, kuş-
kular, esassız şeyler, kuruntu-
lar.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
garp:
batıda bulunan yerler.
habbe:
tane.
hâkim:
hükmeden, üstün olan.
hüküm:
hakimiyet, hakim
olma.
kader-i ezeliye:
olmuş ve ola-
cakların yer aldığı İlâhî ilim;
her şeyin kaydedildiği ezelî
program.
kanun:
yasa.
kubbe:
gökyüzü, sema.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
1.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Al-i İmran Suresi: 173.)