Hâlbuki, o risalelerden biri müstesna, eskişehir Mahke-
mesi tetkik etmiş, icabına bakmış, yalnız bir tek
Tesettür
Risalesi’
nin bir iki meselesine ilişmiş ve müstesnasının
hem istidamda ve hem itiraznamemde gayet kat’î cevabı
verildiği ve “
Elimizde nur var, siyaset topuzu yok
” diye
eskişehir Mahkemesinde yirmi vecihle kat’î ispat edildiği
ve denizli Mahkemesi bilâistisna bütün risaleleri tetkik et-
miş, hiçbirisine ilişmediği hâlde, o insafsız müddeiler, o
iki-üç risalenin üç dört cümlelerini bütün risale-i nur’a
teşmil edip, hatta dört yüz sahifeli
Zülfikar
’ı iki sahife için
müsadere eder gibi, risale-i nur’u okuyan ve yazanı suç-
lu ve beni de hükûmet ile mübareze eder diye ittiham et-
mişler.
Ben ve bana yakın ve benim ile görüşen dostlarımı iş-
hat ve kasemle temin ederim ki; bu on seneden ziyade-
dir ki, iki reis ve bir mebustan ve kastamonu valisinden
başka, hükûmetin erkânını, vükelâsını, kumandanlarını,
memurlarını, mebuslarını, kimler olduğunu kat’î bilmiyo-
rum ve bilmeyi de merak etmemişim. Yalnız bir sene ev-
vel bir iki zat benim ile alâkadarlık göstermelerinden, beş
altı erkânını bildim. Acaba hiç imkânı var mı ki, bir adam
mübareze ettiği adamları tanımasın ve bilmeyi merak et-
mesin ve dost mu, düşman mı diye karşısındakini tanıma-
sına ehemmiyet vermesin? Bu hâllerden anlaşılıyor ki, bi-
liltizam, her hâlde beni perişan etmek için gayet asılsız
bahaneleri icat ederler. Madem keyfiyet böyledir; ben de
buradaki mahkemeye değil, belki o insafsızlara derim:
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
bahane:
yalandan özür, asıl sebebi
gizlemek için ileri sürülen uydurma
sebep.
bilâistisna:
istisnasız, ayırt etmek-
sizin.
bililtizam:
bile bile, bir şeyi doğru
ve lüzumlu görerek taraftar ola-
rak.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
erkân:
reisler, ileri gelenler.
evvel:
önce.
gayet:
son derece.
hükûmet:
devlet, yönetim.
icap:
gerekme hâli, lâzım, gerekli,
lüzum.
icat:
yeni bir şey ortaya koyma.
işhat:
şahit gösterme, tanık
getirme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
istida:
resmî makamlara bir
işin yapılmasını, yerine getiril-
mesini istemek maksadıyla
yazılan yazı, dilekçe, arzuhâl.
itirazname:
itiraz kâğıdı, itiraz
dilekçesi.
ittiham:
suç altında bulunma,
töhmetli olma, töhmet altında
olma.
kasem:
yemin, and, ahdetme.
kat’î:
kesin, şüpheye ve te-
reddüde mahal bırakmayan.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl olduğu,
hal, durum, iç yüz.
kumandan:
komutan.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
mebus:
halk tarafından seçi-
lerek meclise gönderilen, mil-
letvekili.
mesele:
önemli konu.
mübareze:
çatışma, kavga.
müddei:
dava eden, davacı.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
müstesna:
istisna olan, kaide
dışı.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
reis:
başkan.
sahife:
sayfa.
temin:
güvenlik, emniyet hissi
verme, şüphe ve korkuyu gi-
derme.
teşmil:
yayma, genişletme, şü-
mullendirme.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
vecih:
cihet, yön.
vükelâ:
vekiller.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
çok, fazla.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 590 | Şualar