Şualar - page 568

ehl-i vukufu on beş sehivden başka ilişmemesiyle ve şim-
diye kadar yüz binler adamın ıslahına vesile olmasıyla, va-
tana ve millete bin büyük menfaati tahakkuk eden risa-
le-i nur’a, küçük bir hizmet eden veya kendi imanını kur-
tardığı için bir risalesini yazan ve emirdağ’ında garip ve
ihtiyarlığıma şefkaten bana kardeşlik eden Çalışkanlar gi-
bi rıza-i İlâhî için bana hizmet eden bîçareleri iş mevsi-
minde ve dehşetli kışta taht-ı tevkife almak, hükûmet-i
cumhuriyenin hangi prensibiyle kabil-i tevfik olabilir? Ve
hangi kanunu, müsaade etmeye imkânı var?
Madem, cumhuriyet prensipleri hürriyet-i vicdan kanu-
nu ile dinsizlere ilişmiyor; elbette mümkün olduğu kadar
dünyaya karışmayan ve ehl-i dünya ile mübareze etme-
yen ve ahiretine ve imanına ve vatanına dahi nafi bir tarz-
da çalışan dindarlara da ilişmemek gerektir ve elzemdir.
Bin seneden beri bu milletin gıda ve ilâç gibi bir hacet-i
zaruriyesi olan takvayı ve salâhati bu mazhar-ı enbiya olan
Asya’da hükmeden ehl-i siyaset yasak etmez ve edemez
biliyoruz. Yirmi seneden beri münzevi yaşayan ve yirmi
sene evvelki said’in kafasıyla sorduğu bu suallerde bu za-
manın tarz-ı telâkkisine uygun gelmeyen kusurlarına bak-
mamak, insaniyetin muktezasıdır.
Vatan ve millet ve asayişin menfaati hesabına bunu da
hatırlatmak bir vazife-i vataniyem olması cihetiyle derim:
Böyle bize ve risale-i nur’a az bir münasebetle taht-ı tev-
kife alınmak, gücendirmek yüzünden vatana ve asayişe
dindarâne menfaati bulunan pek çok zatları idare aleyhi-
ne çevirebilir, anarşiliğe meydan verir.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
aleyh:
karşı, karşıt.
anarşi:
her türlü düzen ve otoriteye
karşı koyarak karışıklığı meydana
getirme durumu.
asayiş:
kanun ve nizam hakimi-
yetinin sağlanması.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cihet:
yön.
cumhuriyet:
siyasî mekanizması
seçimle kurulan, adalet ve huku-
kun üstünlüğüyle temel hak ve
hürriyetleri sağlamayı amaçlayan
idare şekli.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinî kaidelere hakkıyla ria-
yet eden, dininin emirlerini yerine
getiren, mütedeyyin.
dindarâne:
dindar bir kimseye ya-
kışacak tarzda.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı, dünya
adamı, ahireti düşünmeyen.
ehl-i siyaset:
ülkenin idaresiyle
meşgul olanlar, siyaset adamları,
politikacılar.
ehl-i vukuf:
bir mesele hakkında
bilgi ve yetki sahibi olanlar, hâ-
kimler.
elzem:
daha (en, pek) lâzım, lü-
zumlu, gerekli.
evvel:
önce.
hacet-i zaruriye:
zorunlu ve gerekli
ihtiyaç.
hükmetme:
hâkim olma, işleme.
hükûmet-i cumhuriye:
cumhuri-
yet hükûmeti. cumhuriyet idare-
si.
hürriyet-i vicdan:
vicdan hürri-
yeti:.
idare:
memleket işlerinin yürü-
tülmesi, çekip çevirilmesi.
iman:
inanç, itikat.
insaniyet:
insanlık mahiyeti.
ıslah:
iyi duruma getirme, iyileş-
tirme, düzeltme.
kabil-i tevfik:
yardım edilebilir,
mümkün olan bir yardım ve des-
tek.
kanun:
yasa.
kusur:
eksiklik, noksan, özür.
madem:
… -den dolayı, böyle
ise.
mazhar-ı enbiya:
peygamber-
lerin zuhur ettiği, ortaya çıktığı
yer.
menfaat:
fayda.
mübareze:
çatışma, kavga.
mukteza:
iktiza eden, gere-
ken.
münasebet:
ilgi, alâka, yakın-
lık.
münzevi:
inzivaya çekilen, kö-
şeye çekilmiş, yalnız.
müsaade:
izin.
nafi:
faydalı, kârlı, menfaat
sağlayıcı.
prensip:
temel fikir, temel bilgi,
esas, ilke.
rıza-i İlâhî:
Allah’ın rızası, hoş-
nutluğu.
salâhat:
dindarlıkta çok ileri
olma hâli, günahsız ve temiz
oluş.
şefkaten:
şefkat ederek, şefkat
göstermek ve acımak suretiy-
le.
sehiv:
hata, yanlışlık.
sual:
soru.
tahakkuk:
gerçekleşme, mey-
dana gelme, olma.
taht-ı tevkif:
gözetim altında,
hapishanede.
takva:
Allah korkusuyla dinin
yasak ettiği şeylerden kaçınma,
Allah’ın emirlerini tutup aza-
bından korunma.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tarz-ı telâkki:
anlayış tarzı,
yolu.
vazife-i vataniye:
vatanî vazife,
vatan görevi.
vesile:
aracı, vasıta.
zat:
kişi, şahıs.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 568 | Şualar
1...,558,559,560,561,562,563,564,565,566,567 569,570,571,572,573,574,575,576,577,578,...1581
Powered by FlippingBook