Eğer bu taharrilerde bazı vazifedar memurların itiraz
ettikleri gibi derseniz ki
: “sen ve bir iki risalen rejime ve
usulümüze muhalif gidiyorsunuz.”
Elcevap
: evvelen, bu yeni usulünüzün, münzevilerin
çilehanelerine girmeye hiçbir hakkı yoktur.
Saniyen
: Bir şeyi reddetmek ayrıdır, kalben kabul et-
memek ayrıdır ve amel etmemek bütün bütün ayrıdır.
ehl-i hükûmet ele bakar, kalbe bakmaz. İdare ve asayişe
ilişmeyen şiddetli muhalifler, her hükûmette bulunur. Hat-
ta, Hazret-i ömer’in (
rA
) taht-ı hâkimiyetindeki Hristiyan-
lara kanun-i şeriatı ve kur’ân’ı inkâr ettikleri hâlde ilişil-
miyordu. Hürriyet-i fikir ve serbestiyet-i vicdan düsturu
ile, risale-i nur’un bir kısım şakirtleri, idareye dokunma-
mak şartıyla rejim ve usulünüzü ilmen kabul etmezse ve
muhalif amel etse, hatta rejimin sahibine adavet etse, on-
lara kanunen ilişilmez. risaleler ise, o gibi risalelere mah-
rem demişiz, neşrini menetmişiz. Hatta bu defa bu hâdi-
seye sebebiyet veren risale, kastamonu’da sekiz sene zar-
fında bir veya iki defa bir tek nüsha birisi bana getirdi; ay-
nı günde kaybettirdik. Şimdi siz onu zor ile teşhir ediyor-
sunuz ve iştihar da etti.
Malûmdur ki, bir mektupta kusur olsa, yalnız o kusur-
lu kelimeler sansür edilir, mütebakisine izin verilir. es-
kişehir Mahkemesinde dört ay tetkikat neticesinde, yüz
nur risalelerinde medar-ı tenkit yalnız on beş kelime
Şualar | 561 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
rüşlerine zıt düşüncede bulunan.
münzevi:
inzivaya çekilen, köşeye
çekilmiş, yalnız.
mütebaki:
geri kalan kısım.
neşir:
herkese duyurma, yayma,
tamim.
nüsha:
birbirinin aynı olan suret-
lerin her biri.
rejim:
idarede tutulan yol, yönet-
me tarzı, düzenleme biçimi.
şakirt:
talebe, öğrenci.
saniyen:
ikinci derecede, ikinci
olarak.
sansür:
yayınlanacak bir şeyin
kontrol edilmesi, denetlenmesi.
sebebiyet:
sebep olma.
serbestiyet-i vicdan:
vicdanın ser-
bestliği, vicdanen hür, serbest olma
hâli.
taharri:
arama, araştırma, incele-
me, tahkik etme.
taht-ı hâkimiyet:
hakimiyet al-
tında.
teşhir:
gösterme, sergileme.
tetkikat:
araştırmalar, inceleme-
ler.
usul:
yol, tarz, üslûp, şekil.
vazifedar:
vazifeli, vazifesi olan,
iş gören.
zarfında:
süresince.
adavet:
düşmanlık, husumet.
amel:
iş, uygulama, yapma.
asayiş:
kanun ve nizam hâki-
miyetinin sağlanması.
çilehane:
çile yeri, çile çekilen
yer.
düstur:
kanun, kural, esas,
prensip.
ehl-i hükûmet:
hükümete
mensup kimseler, milleti idare
edenler.
elcevap:
cevap olarak.
emsal:
eş, benzer.
evvelen:
evvelâ, birinci, ilk
olarak.
gadir:
zulüm, hainlik.
hâdise:
olay.
hürriyet-i fikir:
fikir ve dü-
şünce hürriyeti.
idare:
memleket işlerinin yü-
rütülmesi, çekip çevirilmesi.
ilmen:
ilim ile.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
iştihar:
meşhur olma, şöhret
bulma, tanınma.
itiraz:
kabul etmediğini belirt-
me, karşı çıkma.
kalben:
kalp ile, kalpten.
kanun:
yasa.
kanunen:
kanuna göre, ka-
nunca, kanuna uyarak, kanun
yolu ile.
kanun-ı şeriat:
şeriat kanunu,
İslâm dininin kanunları, pren-
sipleri.
kusur:
eksiklik, noksan, özür.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken, gizli.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
medar-ı tenkit:
tenkide sebep
olan, tenkit sebebi, vesilesi.
men:
yasak etme, engelleme,
mâni olma.
muhalif:
iktidara ve iktidar gö-