“tarikatçilik” ve “ihlâl-i emniyet ve asayişi bozmak” ihti-
malinden başka bir sebep, bir mesele bulunuz, beni onun-
la muaheze ediniz. Benim kusurlarım çoktur. Ben de si-
ze mes’uliyetime dair yardım edeceğime dair karar ver-
dim. Çünkü, hapsin haricinde hapisten çok ziyade azap
çektim. Şimdi benim için medar-ı rahat ya kabir, ya
hapistir. Hakikaten hayattan usandım. Bu yirmi sene
haps-i münferitteki tazip ve işkenceli tarassutlar, ihanet-
ler artık yeter. sonra gayretullaha dokunur. Bu vatana
yazık olur. sizlere hatırlatıyorum. Bizim en metin melce’
ve siperimiz:
p
¬ r
« n
?n
Y n
ƒ o
g s
’p
G n
¬ '
d p
G n
B’ *G n
»p
Ñr
°ùn
M
(1)
@ o
?«/
c
n
ƒ r
dG n
ºr
©p
fn
h *G Én
æo
Ñ° r
ùn
M
(2)
p
º«/
¶n
© r
dG ¢p
Tr
ôn
© r
dG t
Ün
Q n
ƒ o
gn
h o
â r
?`n
cn
ƒn
J
@
(3)
o
Ú/
©n
à° r
ùn
f /
¬p
H n
h
@
W
On sekiz sene sükûttan sonra mecburiyet tahtında bu
istida mahkemeye ve sureti Ankara’ya makamata ve-
rilmişken, tekrar vermeye mecbur olduğum iddiana-
meye karşı itiraznamemdir.
Malûm olsun ki, kastamonu’da üç defa menzilimi
taharri etmek için gelen iki müddeiumumî ve iki taharri
komiserine ve üçüncüde polis müdürüne ve altı-yedi
Şualar | 557 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
işin yapılmasını, yerine getirilmesini
istemek maksadıyla yazılan yazı,
dilekçe, arzuhal.
itirazname:
itiraz kâğıdı, itiraz di-
lekçesi.
kabir:
mezar.
komiser:
polis amiri.
kusur:
suç, kabahat.
makamat:
makamlar.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
mecbur:
zorunda kalma.
mecburiyet:
mecbur olma, zarurîlik
durumu, zorunluluk.
medar-ı rahat:
rahatlama sebebi.
melce:
sığınılacak yer, iltica edile-
cek yer, barınak.
menzil:
ev, oda, yer.
mesele:
önemli konu.
mes’uliyet:
mes’ul olma hâli, so-
rumluluk.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
muaheze:
tenkit, itiraz, kınama,
tariz.
siper:
arkasına saklanılacak şey.
sükût:
susma, sessiz kalma.
suret:
nüsha, kopya.
taharri:
arama, araştırma, incele-
me, tahkik etme.
taht:
makam.
tarassut:
gözetme, gözleme, gözle
takip etme, dikkatle bakma.
tarikatçilik:
tarikat taraftarlığı.
tazip:
Azap verme, eziyet etme,
eziyette bulunma.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
asayiş:
rahat, huzur.
azap:
ceza, büyük sıkıntı, şid-
detli acı.
dair:
alâkalı, ilgili.
gayretullah:
Allah’ın hak dinini
koruma sıfatı.
hakikaten:
hakikat olarak,
doğrusu, gerçekten.
haps-i münferit:
tek başına
olan hapis.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı,
dışta kalan.
iddianame:
iddia yazısı, sav-
cının bir dava konusundaki id-
dialarını toplamış olduğu, isnat
ettiği suç ve delilleri de içine
alan yazısı.
ihanet:
hainlik, kötülük etme,
arkadan vurma.
ihlâl-i emniyet:
güvenliğin ih-
lâli, güvenliğin bozulması, em-
niyeti bozma.
ihtimal:
olabilirlik.
işkence:
eziyet, azap, bir kim-
seye verilen maddî-manevî sı-
kıntı, zulüm.
istida:
resmî makamlara bir
1.
Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. (Âl-I İmran Suresi: 173.)
2.
Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim.
Yüce arşın Rabbi de Odur. (Tevbe Suresi: 129.)
3.
Rahman ve Rahîn olan Allah’ın adıyla. Ve ancak Ondan yardım dileriz.