Şualar - page 565

nafaka tedarik edemediklerinden, şiddetli rikkatime do-
kundu. derinden derine beni ağlattı. kasem ederim, eğer
mümkün olsaydı, onların bütün zahmetlerini kendime
alırdım. zaten bir kusur varsa benimdir; onlar masumdur-
lar. İşte bu elîm hâlet için, Yeni said’in sukutuna rağmen,
ben diyorum:
Madem Isparta ve denizli ve Afyon Müddeiumumîleri-
nin yüzer lüzumsuz suallerine bîçare Yeni said cevap ve-
riyor; benim de, on üç sene evvel, başta kaya Şükrü ola-
rak, dâhiliye Vekâletinden ve şimdiki Adliye Vekâletin-
den hukukumuzu müdafaa niyetiyle üç sual sormak bir
hakkımdır.
Birincisi
: risale-i nur’un talebesi olmayan ve yanında
yalnız adî bir mektubumuz bulunan eğirdirli bir adamın,
bir jandarma çavuşuyla vukuatsız bir münakaşa-i lisaniye-
si yüzünden, beni ve yüz yirmi adamı tevkif ile, dört ay
mahkeme tahkikinden sonra, on beş bîçareden başka,
bütün beraat kazanmakla, masumiyetleri tahakkuk eden,
yüzden ziyade adamlara binler lira zarar vermek, hangi
kanun iledir. Böyle imkânatı vukuat yerinde istimal etmek
hangi usul iledir? Ve denizli’de dokuz ay tetkikten sonra,
beraat kazanan yetmiş bîçarelere binler lira zarar vermek,
adaletin hangi düsturu iledir?
İkinci sual
:
(1)
…'
ôr
No
G n
Qr
Rp
h l
In
Qp
RGn
h o
Q p
õn
J n
’n
h
ferman-ı esasî-
si ile, bir kardeşin hatasıyla diğer öz kardeşi mes’ul olma-
dığı hâlde, yanlış mana verilmemek için, neşrini menetti-
ğimiz ve sekiz sene zarfında bir veya iki defa elime
Şualar | 565 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
müdafaa:
savunma.
müddeiumumî:
savcı.
münakaşa-i lisaniye:
lâfla müna-
kaşa, söz ile kavga etme.
nafaka:
geçimlik, geçinmek için
gerekli olan şey.
neşir:
herkese duyurma, yayma,
tamim.
rikkat:
acıma, incelik, yumuşaklı-
lık.
sual:
soru.
sükût:
susma, sessiz kalma.
tahakkuk:
gerçekleşme, delil ile
ispat edilme, kesinleşme.
tahkik:
inceleme, araştırma.
talebe:
talep eden, öğrenci.
tedarik:
sağlama, temin etme,
karşılama.
tetkik:
dikkatle araştırma, incele-
me.
tevkif:
cezaî tahkikat sırasında,
zanlının mahkeme kararına kadar
geçici olarak hapsedilmesi; tutuk-
lama.
usul:
yol, tarz, üslûp, şekil.
vukuat:
kavga, yaralama gibi em-
niyeti ilgilendiren olaylar.
vukuat:
vuku bulan şeyler, hâdi-
seler, olaylar.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
zarfında:
süresince.
ziyade:
çok, fazla.
adî:
bayağı, aşağı, değersiz.
adliye Vekâleti:
Adalet Ba-
kanlığı.
beraat:
temize çıkma; bir da-
vanın neticesinde suçsuz ol-
duğu anlaşılma.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
Dahiliye Vekâleti:
İçişleri Ba-
kanlığı.
düstur:
kanun, kural, esas,
prensip.
elîm:
şiddetli, çok dert ve keder
veren.
evvel:
önce.
ferman-ı esasî:
temel, asıl
emirler.
hâlet:
hâl, durum.
hukuk:
haklar.
imkânat:
imkânları olabilirlikler,
olması ve olmaması ihtimal
dâhilinde olanlar.
istimal:
kullanma.
kanun:
yasa.
kasem:
yemin, and, ahdetme.
kusur:
suç, kabahat.
madem:
… -den dolayı, böyle
ise.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
masumiyet:
masumluk, ka-
bahatsizlik, suçsuzluk.
men:
yasak etme, engelleme,
mâni olma.
mes’ul:
yaptığı işlerden hesap
vermeye mecbur olan, sorum-
lu.
1.
Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. (En’am Suresi: 164.)
1...,555,556,557,558,559,560,561,562,563,564 566,567,568,569,570,571,572,573,574,575,...1581
Powered by FlippingBook