dedim: “Bir acip şahıs, bu milletin başına geçer ve sa-
bah kalkar başına şapka giyer ve giydirir.”
Bu cevaptan sonra bunu sordular: “Acaba o zaman
onu giyen kâfir olmaz mı?”
dedim: “Şapka başa gelecek, ‘secdeye gitme!’ diye-
cek. Fakat, baştaki iman, o şapkayı da secdeye getirecek,
inşaallah, Müslüman edecek.”
sonra dediler: “Aynı şahıs bir su içecek, onun eli deli-
necek ve bu hâdise ile süfyan olduğu bilinecek?”
Ben de cevaben dedim: “Bir darbımesel var. Çok is-
raflı adama, ‘eli deliktir’ denilir. Yani, ‘elinde mal durmu-
yor, akıyor, zayi oluyor’ deniliyor. İşte o dehşetli adam,
bir su olan rakıya müptelâ olup, onun ile hasta olacak ve
kendisi hadsiz israfata girecek, başkalarını da alıştıracak.”
sonra, birisi sordu ki: “o öldüğü zaman, İstanbul’da,
dikilitaş’ta, şeytan dünyaya bağıracak ki, ‘Filân öldü!’”
o vakit, ben dedim: “telgrafla haber verilecek.” Fa-
kat, bir zaman sonra, radyo çıkmış işittim. eski cevabım
tam değilmiş bildim. sekiz sene sonra dârülhikmette iken
dedim: “Şeytan gibi, radyo ile dünyaya işittirecek.”
sonra, sedd-i zülkarneyn ve Ye’cüc ve Me’cüc ve dab-
betülarz ve deccal ve nüzul-i İsa (
As
) hakkında sualler sor-
muşlardı. Ben de cevap vermiştim. Hatta, eski risalele-
rimde onlar kısmen yazılmışlar.
Şualar | 573 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
reis:
başkan.
secde:
namazda, alınla beraber
burnu yere koyma şeklindeki iba-
det vaziyeti.
Sedd-i Zülkarneyn:
Zülkarneyn’in
seddi; Zülkarneyn’in Ye’cüc ve
Me’cüc kavminden korunmak is-
teyenler için yaptırdığı çok büyük
ve sağlam set, kale.
sual:
soru.
Süfyan:
ahirzamanda geleceği ve
ümmetin karanlık günler yaşama-
sına sebep olacağı sahih hadislerde
bildirilen dehşetli, dinsiz ve münafık
şahıs.
Ye’cüc, Me’cüc:
hadislerde kıya-
mete yakın zamanda çıkacağı be-
lirtilen kısa boylu çapulcu iki kav-
min adları.
zat:
kişi, şahıs.
zayi:
elden çıkmış, zarar, ziyan.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
cevaben:
cevap olarak, karşılık
şeklinde.
dabbetülarz:
hadis-i şerifle
ahirzamanda olacağı haber ve-
rilen ve kıyamet alâmetlerin-
den olan bir cins mahlûk.
darbımesel:
atasözü, vecize.
deccal:
kıyamet zamanına ya-
kın meydana çıkarak fitne ve
fesada sebep olacağı, İslâmî
şeairi tahrip edeceği, tarihte
görülmemiş zulümleri nifakla
aldatarak yapacağı hadis-i şe-
riflerde belirtilmiş yalancı ve
zararlı şahıs.
dindar:
dinî kaidelere hakkıyla
riayet eden, dininin emirlerini
yerine getiren, mütedeyyin.
evvel:
önce.
hâdise:
olay.
iman:
inanç, itikat.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
israf:
gereksiz yere harcama,
ihtiyaçtan fazlasını harcama,
savurganlık.
iştirak:
ortaklık etme, katıl-
ma.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
emre karşı gelme.
kâfir:
Allah’ı ve İslamiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kısmen:
kısmî olarak, bazı yön-
den.
kumandan:
komutan.
Müslüman:
İslâm dinine bağlı,
dindar, mütedeyyin.
müttakî:
kendisini Allah’ın sev-
mediği fena şeylerden koruyan;
haramdan ve günahtan çeki-
nen, takva sahibi, dindar.
nüzul-i İsa:
Hz. İsâ (a.s) kıya-
mete yakın bir zamanda gök-
ten yeryüzüne inişi.