Şualar - page 554

İkinci Cihet
: Ben, bu hapisteki kardeşlerimin selâmet-
leri ve necatları ve zulmetten kurtulmaları için, değil yal-
nız bir divanelik isnadını, belki kemal-i fahir ve ferahla ta-
mam aklımı ve hayatımı feda etmesini kabul ediyorum.
Hatta siz münasip görürseniz, o üç zatlara benim tara-
fımdan bir teşekkürname yazılsın ve onları manevî ka-
zançlarımıza teşrik ettiğimiz bildirilsin.
* * *
Aziz, Sıddık Kardeşlerim ve Hizmet-i Kur’âni-
yede ve İmaniyede Halis Arkadaşlarım ve Hak ve
Hakikat ve Berzah ve Ahiret Yolunda Ayrılmaz
Yoldaşlarım!
Biz, birbirimizden ayrılmak zamanı yakın olması cihe-
tiyle, sıkıntıdan neş’et eden gerginlikler ve kusurlar yü-
zünden İhlâs risalesi’nin düsturları muhafaza edilmedi-
ğinden, siz birbirinizle tamam helâlleşmek lâzımdır ve za-
rurîdir. siz, birbirinize en fedakâr nesebî kardeşten daha
ziyade kardeşsiniz. kardeş ise, kardeşinin kusurunu ör-
ter, unutur ve affeder. Ben burada hilâf-ı me’mul ihtilâfı-
nızı ve enaniyetinizi nefs-i emmareye vermiyorum ve ri-
sale-i nur şakirtlerine yakıştıramıyorum; belki nefs-i em-
maresini terk eden evliyalarda dahi bulunan, bir nevi mu-
vakkat enaniyet telâkki ediyorum. siz benim bu hüsnü-
zannımı inat ile kırmayınız, barışınız.
* * *
aziz:
muhterem, saygın.
cihet:
yön, sebep, vesile.
divane:
deli, aklı başında olmayan,
budala, alık.
düstur:
kanun, kural, esas, pren-
sip.
enaniyet:
kendini beğenme, ben-
cillik, egoistlik.
evliya:
velîler, Allah dostları.
feda:
kurban, kurban olma.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
hilâf-ı me’mul:
Umulanın tersine,
beklenenin aksine.
hizmet-i imaniye:
imana ait hiz-
met, iman ve Kur’ân hakikatlerinin
ikna edici ve ilmî delillerle anlaşıl-
masına hizmet etme.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın hiz-
meti.
hüsnüzan:
bir kimsenin veya bir
hadisenin iyiliği hakkındaki vicdanî
ve iyi kanaat.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Allah
rızası için yapma.
ihtilâf:
anlaşmazlık, uyuşmaz-
lık, bir konuda farklı görüş ve
düşünüş, fikir ayrılığı.
inat:
bir konuda ısrarlı olma,
sözünde ayak direme.
isnat:
dayanma, dayandırma.
kemal-i fahir:
tam bir iftihar,
övünme.
kemal-i ferah:
mükemmel bir
ferahlık.
kusur:
eksiklik, noksan, özür;
suç, kabahat.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
muhafaza:
koruma.
münasip:
uygun.
muvakkat:
geçici.
necat:
kurtuluş, kurtulma, ha-
lâs, selâmet.
nefs-i emmare:
insanı kötü-
lüğe sürükleyen nefis, insana
kötü ve günah olan işlerin ya-
pılmasını emreden nefis.
nesebî:
soy ile ilgili, soyu ile
alâkalı, soy sopa ait.
neş’et:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
nevi:
çeşit, tür.
şakirt:
talebe, öğrenci.
selâmet:
salimlik, eminlik; sı-
kıntı, korku ve endişeden uzak
olma.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
telâkki:
anlama, kabul etme.
teşekkürname:
teşekkür bil-
diren yazı, teşekkür yazısı.
teşrik:
ortak etme.
zarurî:
mecburî, zorunlu, ister
istemez.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
çok, fazla.
zulmet:
karanlık.
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 554 | Şualar
1...,544,545,546,547,548,549,550,551,552,553 555,556,557,558,559,560,561,562,563,564,...1581
Powered by FlippingBook