çeşit meselelere sıra gelmiyor, onlardan bahis açmıyor.
selef-i salihîn dahi çok bahsetmemişler. Çünkü öyle gay-
bî ve görünmeyen işlerde, suiistimal düşer. Hem, şarla-
tanlar, hodfüruşluklarına bir vesile yapabilirler. nasıl ki
şimdi ispirtizmacılar “cinler ile muhabere” namıyla şarla-
tanlık yapıyorlar; dinin zararına alet ederler diye çokça
medar-ı bahis edilmez. Hem, Hatemü’l-enbiyadan son-
ra, cinlerde peygamber gelmemiş. Hem, risale-i nur, bu
zamanda bir taun-i beşerî olan maddiyyunluk fikrini iptal
etmek için, cinnî ve ruhanîlerin vücutlarını kat’î hüccetler
ile ispat etmeye çalışmış, bu meseleye üçüncü derecede
bakmış, tafsilini başkalara bırakmış. Belki, inşaallah, ri-
sale-i nur’un bir şakirdi, sure-i rahman’ı tefsir edip, bu
meseleyi halleder.
* * *
(1)
o
¬n
fÉ n
ër
Ñ° o
S /
¬ p
ª° r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
(2)
zn
¿ƒo
©p
LGn
Q p
¬ r
« n
dp
G B É s
fp
Gn
h ! És
fp
G{ m
án
Ñ«°/
üo
e u
?o
µ
p
d
Hakikaten Hafız Ali, Hafız Mehmed ve Mehmed züh-
tü’nün vefatları, değil yalnız bize ve Isparta’ya, belki bu
memlekete ve âlem-i İslâm’a büyük bir zayiattır. Fakat
şimdiye kadar bir cilve-i inayet olarak, risale-i nur’un bir
şakirdi zayi olduğu zaman, derakap iki-üç tane o
sistemde meydana çıktığından, kuvvetle ümitvarız ki,
başka şekilde o kahramanların vazifelerini görecek ümit
Şualar | 543 |
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
ma.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
ispirtizma:
ölülerin ruhlarıyla bazı
şartlar altında haberleşmenin
mümkün bulunduğuna inanan gö-
rüş ve bu maksatla yapılan faali-
yet.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddüde
mahal bırakmayan.
maddiyyunluk:
maddiyyunların
mesleği, maddecilik; her şeyi mad-
de ile değerlendiren, sadece mad-
deye istinat eden, ruhaniyatı ve
maneviyatı inkâr edenlerin mesleği,
materyalistlik.
medar-ı bahis:
söz konusu, bah-
setmeye sebep olan, vesile olan.
mesele:
önemli konu.
muhabere:
haberleşme.
nam:
ad, isim.
peygamber:
Allah tarafından haber
getirerek İlahî emir ve yasakları
insanlara tebliğ eden elçi, nebi.
ruhanî:
gözle görülmeyen, cismi
olmayan, elle tutulamayan var-
lıklar.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şarlatan:
yalancı, yalan söyleyerek
karşısındakileri aldatan, edepsiz.
Selef-i Salihîn:
Ehl-i Sünnet ve Ce-
maatin ilk rehberleri ve Ashap ile
Tabiînin ileri gelenleri ile Tebe-i
Tâbiînden olan Müslümanlar.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
suiistimal:
bir şeyi kötüye kul-
lanma.
Sure-i rahman:
Rahman Suresi;
Kur’ân-ı Kerîm’in 55. suresi. Mek-
ke’de nazil olmuştur. 78. ayettir.
tafsil:
etraflıca bildirme, uzun uza-
dıya anlatma, açıklama.
taun-i beşerî:
insanla ilgili taun,
insana ait veba.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakımından
izahı, Kur’ân’ın şerhi.
ümitvar:
ümitli, umutlu, uman,
ümidi olan.
vefat:
ölüm.
vesile:
aracı, vasıta.
zayi:
elden çıkmış, zarar, ziyan.
zayiat:
kayıplar, yitikler.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
aziz:
muhterem, saygın.
bahis:
konu.
cilve-i inayet:
İlâhî yardım cil-
vesi.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
cinnî:
cin taifesinden olan.
derakap:
hemen, derhal, aka-
binde.
gaybî:
gaypla ilgili, görünme-
yenlere ait.
hakikaten:
hakikat olarak,
doğrusu, gerçekten.
hall:
çözme, karışık bir mese-
leyi şüphe edilmeyecek dere-
cede açıklama.
Hatemü’l-Enbiya:
peygamber-
lerin en sonuncusu Hz. Mu-
hammed (a.s.m.).
hodfüruş:
kendini beğendir-
meğe çalışan, kendini satan,
övünen, övüngen.
hüccet:
delil.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
iptal:
boş, hükümsüz bırak-
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Her musibet için şöyle deriz: “Biz Allah’ın kullarıyız ve yine Ona döneceğiz. (Bakara Suresi:
156.)”