(1)
o
¬n
fÉ n
ër
Ñ° o
S /
¬ p
ª° r
SÉp
H
Risale-i Nur’un
gençlik rehberi’
nde ve
Meyve risa-
lesi’
ndeki Beş Meselesinin haylaz gençlerde dokuz to-
kadı, Risale-i Nur’un bir lâtif kerameti olduğunu o
gençler dahi tasdik ediyorlar.
•
Birincisi
: Bana hizmet eden Feyzi. ona bidayette
dedim: “sen Meyve’nin bir dersinde bulundun, haylazlık
yapma!” o yaptı, birden tokat yedi; bir hafta eli bağlı kal-
dı.
evet, doğrudur. –
Feyzi
•
İkincisi
: Bana hizmet eden ve Meyve’yi yazan Ali rı-
za. Bir gün, yazdığını ona ders verecektim. o, haylazlı-
ğından, yemek pişirmek bahanesi ile gelmedi; birden to-
kat yedi. o vakit, onun tenceresi sağlam iken, dibi yeme-
ği ile beraber tamamen düştü.
evet, doğrudur. –
Ali Rıza
•
Üçüncüsü
: ziya.
Meyve
’nin gençliğe ve namaza da-
ir Meselelerini kendine yazdı, namaza başladı. Fakat, hay-
lazlık yaptı, namazı ve yazıyı bıraktı; birden, o vakitte to-
kat yedi. Hilâf-ı âdet ve sebepsiz, başı üstündeki sepeti ve
elbiseleri yandı. o kadar kalabalık içinde, yanıncaya ka-
dar kimse farkında olmaması, kastî bir şefkat tokadı ol-
duğunu gösterdi.
evet, doğrudur. –
Ziya
bahane:
yalandan özür, asıl sebebi
gizlemek için ileri sürülen uydurma
sebep.
bidayet:
başlangıç.
galebe:
galip gelme, yenme, üs-
tünlük.
haylaz:
düzensiz ve yararsız ha-
reket eden, boş yere ömrünü
geçiren.
haylaz:
düzensiz ve yararsız
hareket eden, boş yere öm-
rünü geçiren.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hilâf-ı âdet:
âdete aykırı.
iştiha:
istek, fazla istek, arzu.
kastî:
kastederek, isteyerek,
bile bile yapılan.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
lâtif:
güzel, hoş.
mağlûp:
boyun eğme, yenilme,
yenilmiş olma.
mesele:
önemli konu.
nam:
ad, isim.
sako:
üste giyilen erkek elbi-
sesi.
şefkat:
acıyarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karşılıksız mer-
hamet.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
1.
Her türhlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 536 | Şualar