Şualar - page 528

durduran adamlar, elbette Hafız Mehmed ve seyyid Şe-
fik gibi salâbet-i diniyeleri ile ve onların ölmüş reislerine
ve suretine baş eğmemesiyle ve ilhad ve bid’alara taraf-
tarlıklarını göstermemesiyle beraber, serbest bırakmamak
ihtimalini de; hem risale-i nur’un tesettür perdesinden
çıkıp gayet büyük ve umumî bir meselede kendi kendine
merkezlerinde mübarezesi zamanında şakirtlerini arkasın-
da bulmak ve kaçmamakla sarsılmaz ve mağlûp olmaz bir
hakikate bağlandıklarını mütereddit ve mütehayyir ehl-i
imana göstermesi gayet lüzumlu olduğunu dahi nazarını-
za ve meşveretinize alınız. sakın sakın birbirinizin kusu-
runa bakmayın; hiddet yerinde hürmet ediniz, itiraz ye-
rinde yardım ediniz.
* * *
Aziz, Sıddık ve Sadık Kardeşlerim!
Ben, bir kaç gündür bir duamı değiştirdim. Şimdiye
kadar bazen yüz defa tekrar ile
(1)
É n
æ n
d r
ôp
Ør
ZGn
h
veya
(2)
r
? u
an
h
gibi dualarda
(3)
n
Ú/
bp
OÉ° s
üdG p
Qƒ t
ædG p
?p
FBÉ° n
S n
Q n
á n
Ñ n
? n
W
cümlesinden
(4)
n
Ú/
bp
OÉ° s
üdn
G
kelimesini kaldırdım; tâ ki, ruhsatla amele
kendini mecbur bilen ve sıkıntının verdiği evham ve
me’yusiyet cihetiyle zahirî inkâr ve çekinmekle azimet ve
sadâkate muhalif hareket eden kardeşlerimiz o dualar-
dan mahrum kalmasınlar.
* * *
amel:
dinin emirlerini yerine ge-
tirme işi.
azimet:
kulların, Allah tarafından
kendilerine yüklenen görevlere
tam bir kararlılıkla uymaları; takva
ile şiddetli kaçınma, günahlardan
uzak durma.
aziz:
muhterem, saygın.
bid’a:
dinin aslına uymayan âdet
ve uygulamalar..
cihet:
yön.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
evham:
vehimler, zanlar, kuşkular,
esassız şeyler, kuruntular.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hürmet:
şeref; saygı.
ihtimal:
olabilirlik.
ilhad:
islâm inancından dönme,
Allah’ın varlığına ve birliğine inan-
mayış.
inkâr:
reddetme, inanmama, kabul
ve tasdik etmeme.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
kusur:
suç, kabahat.
mağlûp:
boyun eğme, yenilme,
yenilmiş olma.
mahrum:
bir şeye sahip olamayan,
yoksun.
mecbur:
zorunda kalma.
mesele:
önemli konu.
meşveret:
müşavere, bir konu
hakkında çeşitli ve ehil şahıslardan
fikir alma, danışma.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
mübareze:
çatışma, kavga.
muhalif:
zıt, karşıt.
mütehayyir:
hayrete düşen, şaşı-
ran.
mütereddit:
tereddüt eden, ka-
rarsız.
nazar:
bakış, dikkat.
reis:
başkan.
ruhsat:
mevcut bir hükmün,
bir özür veya âcizlik sebebiyle,
belirli şartlar içindeki mükel-
lefler için genişletilmesi, ko-
laylaştırılması; normal bir du-
rum dışındaki şartlarla ilgili hü-
küm.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sadık:
sözünde, işinde doğru
olan, dostluğu ve bağlılığı içten
olan.
şakirt:
talebe, öğrenci.
salâbet-i diniye:
din sağlamlığı,
dinin emirlerini korumakta ve
tatbik etmekteki ciddiyet.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
taraftar:
taraflı, birinin veya
bir grubun tarafını tutan, bir
tarafı destekleyen.
tesettür:
örtünme, kapanma.
umumî:
herkesle ilgili, genel.
zahirî:
görünüşte olan; zahire,
dışa ait olan.
1.
Bizi bağışla.
2.
Muvaffak eyle.
3.
Sadık Risale-i Nur Talebelerini.
4.
Sadık olanlar.
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 528 | Şualar
1...,518,519,520,521,522,523,524,525,526,527 529,530,531,532,533,534,535,536,537,538,...1581
Powered by FlippingBook