(1)
o
¬n
fÉ n
ër
Ñ° o
S /
¬ p
ª° r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
sakın sakın münakaşa etmeyiniz; casus kulaklar istifa-
de ederler. Haklı olsa, haksız olsa bu hâlimizde münaka-
şa eden haksızdır. Bir dirhem hakkı varsa, münakaşa ile
bin dirhem bizlere zararı dokunabilir.
Bir zaman eskişehir hapsinde titiz kardeşlerime söyle-
diğim bir hikâyeyi tekrar ediyorum:
eski Harb-i Umumîde, rusya’nın şimalinde, doksan
zabitimizle beraber bir uzun koğuşta esir olarak bulunu-
yorduk. o zatların bana karşı haddimden çok ziyade te-
veccühleri bulunmasından, nasihatle gürültülere meydan
vermezdim. Fakat birden asabiyet ve sıkıntıdan gelen bir
titizlik, şiddetli münakaşalara sebebiyet vermeye başladı.
Ben de üç-dört adama dedim: “siz nerede gürültü işitse-
niz, gidiniz haksıza yardım ediniz.” onlar dahi öyle yap-
tılar, zararlı münakaşalar kalktı.
Benden sordular: “neden bu haksız tedbiri yaptın?”
dedim: “Haklı adam, insaflı olur. Bir dirhem hakkını,
istirahat-i umumînin yüz dirhem menfaatine feda eder.
Haksız ise ekseriyetle enaniyetli olur; feda etmez, gürül-
tü çoğalır.”
* * *
asabiyet:
sinirlilik.
aziz:
muhterem, saygın.
casus:
çeşitli konularda sır mahi-
yetindeki şeyleri öğrenip başka-
larına bildiren kimse.
dirhem:
yaklaşık üş grama denk
olan eski bir ağırlık ölçüsü, çok
küçük parça(mecaz).
ekseriyetle:
daha ziyadesiyle, çok-
lukla, çoğunlukla.
enaniyet:
kendini beğenme, ben-
cillik, egoistlik.
esir:
savaşta düşman eline düşen
kimse, tutsak.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
Harb-i umumî:
genel harb,
umumî savaş; 1914-1918 yılları
arasında cereyan eden Birinci
Dünya Savaşı.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
istirahat-i umumî:
herkesin
istirahati, rahat etmesi.
koğuş:
hastahane, kışla, ha-
pishane gibi umumî binalarda
çok sayıda kişinin oturmasına
veya yatmasına mahsus büyük
oda.
menfaat:
fayda.
münakaşa:
tartışma.
nasihat:
öğüt; doğruya, iyiye,
güzele sevk etmek için yapılan
konuşma.
sebebiyet:
sebep olma, icap
ettirme, gerektirme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
şimal:
kuzeyde yer alan böl-
geler.
tedbir:
önlem, yol, çare.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
zabit:
subay, askere kumanda
eden rütbeli asker.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
1.
Her türhlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 518 | Şualar