belki lüzum olsa uhrevî hayatımı ve saadetimi dahi ehl-i
imanın risale-i nur ile saadetleri için feda etmeyi nefsim
de kabul ediyor.
* * *
[Burada başı yazılmayan zelzele hâdisesinin
mâba’di Hüsrev’in mektubunda]
daha sonra başka bir gazetede, tamamlayıcı ve hayret
verici şu malûmatları gördüm: “zelzeleden evvel kediler,
köpekler üçer beşer olarak toplanmışlar, sessiz olarak,
düşünceli gibi alık alık birbirine bakarak bir müddet bera-
ber oturmuşlar, sonra dağılmışlar. gerek zelzele olurken
ve gerekse olmadan evvel veya olduktan sonra bu hay-
vanlardan hiçbiri görülmemiş; kasabalardan uzaklaşarak
kırlara gitmişler.” Bir garibi de şudur ki: Bu hayvanlar is-
yanımızdan mütevellit olan başımıza gelecek felâketleri li-
san-ı hâlleriyle haber verdiklerini yazıyorlar da, “Biz an-
lamıyoruz” diyerek taaccüp ediyorlar.
İşte Bediüzzaman’ın uzun senelerden beri “zındıklar
risale-i nur’a dokunmasınlar ve şakirtlerine ilişmesinler.
eğer dokunurlarsa ve ilişirlerse, yakınında bekleyen felâ-
ketler, onları yüz defa pişman edecek” diye risale-i nur
ile haber verdiği yüzler hâdisat içinde, işte zelzele eliyle
doğruluğunu imza ederek gelen dört hakikatli felâket da-
ha… Cenab-ı Hak bize ve risale-i nur’a taarruz edenle-
rin kalblerine iman, başlarına hakikati görecek akıl ihsan
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
evvel:
önce.
feda:
gözden çıkarma, uğruna ver-
me.
felâket:
büyük dert, belâ.
garip:
tuhaf, şaşılacak.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, esas.
iman:
inanç, itikat.
isyan:
Allah’ın emirlerini yerine
getirmeme ve yasaklarından
kaçınmama, dinin emirlerine
karşı gelme ve günah işleme.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
mâba’dı:
bundan sonraki, son-
rası.
malûmat:
bilinen şeyler, bili-
nenler.
müddet:
süre, zaman.
mütevellit:
meydana gelmiş,
ileri gelmiş, hâsıl olmuş.
nefis:
kişinin kendisi, iyiliğe
de kötülüğe de meyli olan
duygu.
saadet:
mutluluk.
şakirt:
talebe, öğrenci.
taaccüp:
şaşma, hayret etme,
şaşakalma.
taarruz:
saldırma, sataşma,
ilişme.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 524 | Şualar