Şualar - page 515

toplattı. o da emretti: “Ben bir imtihan yapacağım. Her
kim benim müridim ise ve emri kabul etse, cennete gi-
decek.”
Çadıra birer birer çağırdı. gizli bir koyun kesti. güya
has bir müridini kesti, cennete gönderdi! o kanı gören
binler müritler, daha hiçbiri şeyhi dinlemedi, inkâra baş-
ladılar. Yalnız bir adam dedi: “Başım feda olsun.” Yanı-
na gitti. sonra bir kadın dahi gitti; başkalar dağıldılar.
o zat, hükûmet adamlarına dedi: “İşte benim bir bu-
çuk müridim bulunduğunu gördünüz.”
Cenab-ı Hakka yüz binler şükürler olsun ki, risale-i
nur, eskişehir imtihan ve mahkemesinde, şakirtlerinden
yalnız bir buçuk kaybetti. o eski şeyhin aksine olarak, Is-
parta ve civar kahramanlarının himmetiyle, o zayi olan
bir buçuk adam yerine on bin ilâve oldu. İnşaallah, bu
imtihanda dahi hem şark, hem garbın kahramanlarının
himmetleriyle, çokları kaybedilmeyecek ve bir giden ye-
rine, on girecek.
* * *
Bir zaman, Müslim olmayan bir zat, tarikatten hilâfet
almak için bir çare bulmuş ve irşada başlamış. terbiye-
sindeki müritleri terakkiye başlarken, birisi keşfen mür-
şitlerini gayet sukutta görmüş. o zat ise ferasetiyle bildi,
o müridine dedi: “İşte beni anladın.” o da dedi: “Madem
senin irşadın ile bu makamı buldum, seni bundan sonra
Şualar | 515 |
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
hamd etme.
sükût:
susma, sessiz kalma.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için şeyhin
gözetiminde müridin takip edeceği
terbiye usul ve yolu.
terakki:
yükselme, ilerleme.
terbiye:
İslâm esaslarına uygun
olarak insan düşüncesinin tavır,
tutum, davranış ve duygularının
düzenlenmesi, dünya ve ahirette
mutluluğa lâyık olacak insan ye-
tiştirme, doğru yolu gösterme.
zat:
kişi, şahıs.
zayi:
elden çıkmış, zarar, ziyan.
aksi:
ters, zıt.
civar:
çevre, yöre, etraf.
feda:
kurban, kurban olma.
feraset:
anlayış, çabuk seziş,
kavrayış.
garp:
batıda bulunan yerler.
gayet:
son derece.
güya:
sanki, sözde.
hilâfet:
halifelik, vekillik, birinin
yerine geçme.
himmet:
manevî yardım, ermiş
bir kimsenin manevî yardımı
ile birisini koruması, yardım
etmesi.
inkâr:
reddetme, tanımama,
kabul ve tasdik etmeme, inan-
mama.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
irşat:
doğru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
keşfen:
keşif yoluyla, gizli bir
şeyin Allah tarafından birisine
ilham edilmesi yoluyla.
madem:
... -den dolayı, böyle
ise.
makam:
yer, mevki.
mürit:
tarikatta bir şeyh ve
mürşide bağlanarak tarikat
usul ve âdetleri ile tasavvufî
hakikatleri öğrenen kimse; hak-
kın ve mürşidinin iradesine
tâbi olan derviş.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu
gösteren, rehber, kılavuz.
Müslim:
İslâm dininden olan,
Müslüman.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şark:
doğu yönünde yer alan
yerler, doğu bölgeleri.
şeyh:
tarikat dersi veren ma-
nevî lider, mürşit.
şükür:
Allah’ın nimetlerine kar-
şı memnunluk gösterme, gerek
dil ile gerekse hal ile Allah’ı
1...,505,506,507,508,509,510,511,512,513,514 516,517,518,519,520,521,522,523,524,525,...1581
Powered by FlippingBook