Şualar - page 507

Kardeşlerim!
Bunun gibi teselliye dair evvelce yazılan küçük mek-
tuplar ara-sıra okunsa ve
Meyve’
nin hususan ahirleri
beraber mütalâa edilse ve hatıra gelen risale-i nur’un
meseleleri müzakere olsa, inşaallah talebe-i ulûmun
şerefini kazandırır. İmam-ı Şafiî (
ks
) gibi büyük zatlar,
Talebe-i ulûmun hatta uykusu dahi ibadet sayılır
” diye
ziyade ehemmiyet vermişler. Böyle medresesiz bir
zamanda, böyle azap yerlerde, böyle yüksek talebelik
yüzünden, yüz sıkıntı da olsa aldırmamalı, veyahut
(1)
Én
g o
õn
ªr
Mn
G p
Qƒo
eo
’r
G o
ôr
«`n
N
deyip, o meşakkatler yüzünden fe-
rahla gülmeliyiz. Amma fakir arkadaşların çoluk ve ço-
cuk ve idare ciheti ise; musibette, kendinden ziyade mu-
sibetliye; ve nimette, daha noksaniyetliye bakmak ka-
ide-i kur’âniye ve imaniye ve nuriyeye binaen, yüzde
seksen adamdan daha ziyade rahattırlar. Şekvaya hiç
hakları olmadığı gibi, seksen derece bir şükür, üstüne
haktır. Hem burada kısmetimizi almak, yemek; kader-i
İlâhî tayin etmişti. Adalet-i rahmet; bizi toplattırdı, çoluk
çocuk rezzak-ı Hakikî’lerine emanet edildi, muvakkaten
o nezaret vazifesinden mezuniyet verdi; nasıl ki bir gün
bütün bütün elini çektirecek, azledecek. Madem hakikat
budur,
(2)
o
?«/
c
n
ƒ r
dG n
ºr
©p
fn
h *G Én
æ o
Ñ°r
ùn
M
deyip, teslim ile şükret-
meliyiz.
* * *
Şualar | 507 |
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
kaidesi, kuralı, esası.
kısmet:
talih, nasip, kader.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
medrese:
ders okutulan yer.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı, güçlük,
zorluk.
mesele:
önemli konu.
mezuniyet:
mezun olma hâli, izin-
lilik, ruhsatlılık.
musibet:
felâket, belâ.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca düşün-
me, dikkatli okuma.
muvakkaten:
geçici olarak.
müzakere:
bir iş hakkında konuş-
ma, karşılıklı fikir söyleme, danışma,
görüşme.
nezaret:
gözetme, bakma, kontrol
etme.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
noksaniyet:
eksiklik, noksanlık.
rezzak-ı Hakikî:
gerçek rızık verici
olan Allah.
şekva:
şikâyet, yakınma, hoşnut-
suzluk, memnuniyetsizlik.
şeref:
manevî büyüklük, yücelik,
onur.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd
etme.
talebe:
talep eden, öğrenci.
talebe-i ulûm:
ilim tahsil eden,
ilimlerle uğraşan öğrenci.
tayin:
belirleme, yerini belli etme.
teselli:
avutma, acısını dindirme.
vazife:
görev.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
adalet-i rahmet:
Allah’ın rah-
metinin, merhametinin adaleti,
adil oluşu.
ahir:
son.
amma:
ama, lâkin, ancak.
azap:
eziyet, işkence.
azletmek:
işinden çıkarma, yol
verme, vazifesine son verme.
belâ:
musibet, sıkıntı.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cihet:
yön.
dair:
alâkalı, ilgili.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
evvelce:
daha evvel, daha
önce.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç,
sevinme.
hak:
doğru, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek, esas.
hususan:
bilhassa, özellikle.
idare:
bir işi yürütme, çekip
çevirme.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Al-
lah’ın kader kanunu.
kaide-i imaniye:
iman kaidesi,
kuralı, esası.
kaide-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
kaidesi, kuralı, esası.
kaide-i Nuriye:
Risale-i Nur’un
1.
İşlerin en hayırlısı, en zor ve en sıkıntılı olanıdır. (Hadis: Keşfü’l-Hafâ, 1:155.)
2.
Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. (Âl-i İmran Suresi: 173.)
1...,497,498,499,500,501,502,503,504,505,506 508,509,510,511,512,513,514,515,516,517,...1581
Powered by FlippingBook