kâfirlerin bu kadar tahribatları ve harbleri faydasız ve ha-
sarat içerisinde ayn-ı zarar oldu.
(1)
’
p
ör
ün
© r
dGn
h
işaretinde ri-
sale-i nur’a bir ima bulunması remziyle, bu ayet dahi
remzen bin üç yüz altmış, rumî tarihi olan bu senede
münafıklar ve küfre düşenler risale-i nur’a ilişecekler,
fakat hasaret ederler. Çünkü zelzele ve harb gibi belâla-
rın ref’ine bir sebep, risale-i nur’dur. onun tatili belâla-
rı celp eder diye bir gizli ima olabilir.
Said Nursî
* * *
Aziz Kardeşlerim!
Ben tahmin ediyordum ki, hakikî ve en son müdafa-
anamemiz, denizli hapsinin meyvesi olan risalecik ola-
cak. Çünkü, evvelce bazı evham yüzünden bir seneden
beri aleyhimize geniş bir tarzda çevrilen plânlar bunlar-
dır: “tarikatçilik, komitecilik ve haricî cereyanlarına alet
olmak ve dinî hissiyatı siyasete alet etmek ve cumhuriyet
aleyhinde çalışmak ve idare ve asayişe ilişmek” gibi asıl-
sız bahaneler ile bize hücum ettiler. Cenab-ı Hakka had-
siz şükür olsun ki, onların plânları akim kaldı. o kadar
geniş bir sahada, yüzer talebelerde, yüzler risalede, on
sekiz sene zarfındaki mektup ve kitaplarda hakikat-i ima-
niyeden ve kur’âniyeden ve ahiretin tahkikinden ve sa-
adet-i ebediyeye çalışmaktan başka bir şey bulmadılar.
plânlarını gizlemek için gayet adî bahaneleri aramaya
başladılar. Fakat hükûmetin bazı erkânını iğfal edip
Şualar | 499 |
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
hakikat-i Kur’âniye:
Kur’ân’a ait
olan gerçek.
hakikî:
gerçek.
haricî:
dışarıya ait.
harb:
savaş, cenk, devletler ara-
sında meydana gelen kanlı ve si-
lâhlı kavga.
hasarat:
zararlar, ziyanlar.
hasaret:
hasar, zarar, ziyan.
hissiyat:
hisler, duygular.
hücum:
saldırma.
idare:
memleket işlerinin yürü-
tülmesi, çekip çevirilmesi.
iğfal:
yanıltma, gaflete düşürerek
kandırma, aldatma.
ima:
dolaylı, üstü kapalı ifade
etme.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanmış gizli cemiyet.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık.
müdafaaname:
müdafaa metni,
savunma mektubu, savunma di-
lekçesi.
münafık:
kalbinde küfrü gizlediği
hâlde Müslüman görünen, kâfirliğini
gizleyerek Müslüman gibi davra-
nan.
plân:
bir şeyi gerçekleştirmek için
yapılan düzenleme.
ref:
kaldırma, giderme.
remiz:
gizli ve kapalı bir surette
söyleme.
remzen:
remiz ile, işaret ederek,
işaretle.
rumî:
Osmanlı devletinde malî iş-
lerde kullanılan güneş takvimi.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd
etme.
tahkik:
doğruluğunu ispat etme,
doğrulama.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
talebe:
talep eden, öğrenci.
tarikat:
aynı dinden olmakla bir-
likte, bazı İlâhî hakikatlere varma
ve Allah’a vasıl olma yolunda farklı
görüş taşıyanların meydana ge-
tirdiği topluluk.
tarz:
biçim, şekil, suret.
zarfında:
süresince.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
adî:
bayağı, aşağı, değersiz.
ahiret:
dünya hayatından son-
ra başlayıp ebediyen devam
edecek olan ikinci hayat.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
şarısız.
aleyh:
karşı, karşıt.
asayiş:
kanun ve nizam haki-
miyetinin sağlanması.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
ayn-ı zarar:
doğrudan zarar,
sırf zarar.
aziz:
muhterem, saygın.
bahane:
yalandan özür, asıl
sebebi gizlemek için ileri sü-
rülen uydurma sebep.
belâ:
musibet, sıkıntı.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset
hareketi.
cumhuriyet:
siyasî mekaniz-
ması seçimle kurulan, adalet
ve hukukun üstünlüğüyle te-
mel hak ve hürriyetleri sağla-
mayı amaçlayan idare şekli.
erkân:
reisler, ileri gelenler.
evham:
vehimler, zanlar, kuş-
kular, esassız şeyler, kuruntu-
lar.
evvelce:
daha önce.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat-i imaniye:
imana ait
olan gerçek.
1.
Yemin olsun asra. (Asr Suresi: 1-2.)