Şualar - page 502

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Madem ahiret için, hayır için, ibadet ve sevap için,
iman ve ahiret için risale-i nur ile bağlanmışsınız; elbet-
te bu ağır şerait altında her bir saati yirmi saat ibadet
hükmünde ve o yirmi saat ise kur’ân ve iman hizmetin-
deki mücahede-i maneviye haysiyetiyle yüz saat kadar
kıymettar ve yüz saat ise böyle her biri yüz adam kadar
ehemmiyetli olan hakikî mücahit kardeşler ile görüşmek
ve akd-i uhuvvet etmek, kuvvet vermek ve almak ve te-
selli etmek ve müteselli olmak ve hakikî bir tesanütle
kudsî hizmete sebatkârâne devam etmek ve güzel seci-
yelerinden istifade etmek ve Medresetüzzehra’nın şakirt-
liğine liyakat kazanmak için açılan bu imtihan meclisi
olan şu Medrese-i Yusufiyede tayinini ve kaderce takdir
edilen kısmetini almak ve mukadder rızkını yemek ve o
yemekte sevap kazanmak için buraya gelmenize şükret-
mek lâzımdır. Bütün sıkıntılara karşı mezkûr faydaları
düşünüp sabır ve tahammülle mukabele etmek gerektir.
Said Nursî
* * *
Kardeşlerim!
Ben kalben arzu ederim ki; çelik ve demir gibi
sebatkâr Isparta ve civarındakiler gibi metin kahraman-
lar (Hüsrevler, Hafız Aliler gibi) kastamonu tarafından
dahi burada görünsün. Hadsiz şükür ediyorum ki; kasta-
monu vilâyeti, benim arzumu tam yerine getirdi, müte-
addit kahramanları imdadımıza gönderdi. Hayalimde her
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
akd-i uhuvvet:
kardeşlik anlaş-
ması.
arzu:
bir şeye karşı duyulan istek,
heves.
aziz:
muhterem, saygın.
civar:
çevre, yöre, etraf.
ehemmiyetli:
önemli.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikî:
gerçek.
haysiyet:
itibar.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
iman:
inanç, itikat.
imdat:
yardım.
imtihan:
deneme, sınama; Allah’ın
çeşitli şekillerde kullarını dene-
mesi.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
kader:
Cenab-ı Hakkın ezelî ilmi
ile, kâinatta olmuş ve olacak bütün
şeylerin varlık ve yokluğunu, geç-
miş ve geleceğini bilmesi.
kalben:
kalp ile, kalpten.
kısmet:
talih, nasip, kader.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kuvvet:
güç, kudret.
liyakat:
lâyık olma, ehliyet.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
Medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (a.s.) iftira,
haksızlık ve zulüm ile hapiste kal-
masından kinaye olarak, iman ve
Kur’ân’a hizmetinden dolayı tevkif
edilenlerin hapsedildiği yer ma-
nasında, hapishane.
Medresetüzzehra:
Bediüzzaman’ın
doğuda (Van) yapılmasını idareci-
lere teklif ettiği, fen ilimleriyle din
ilimlerinin birlikte okutulmasını
düşündüğü üniversite.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen, anı-
lan.
mücahede-i maneviye:
manevî
olarak yapılan cihad.
mücahit:
cihat eden, din uğruna
din düşmanlarıyla, Allah rızası için
ve Allah’ın adını yüceltmek gaye-
siyle savaşan.
mukabele:
karşılık verme, karşı-
lama.
mukadder:
Allah tarafından ezelde
takdir olunmuş, kader, kaza,
alın yazısı.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
müteselli:
teselli bulan, avu-
nan, acıyı unutur gibi olan,
üzüntüsü dağılan.
rızık:
Allah’ın lütuf ve ihsan
ettiği nimetler.
sabır:
başa gelen üzücü olay-
lara, belâ ve afetlere veya bir
haksızlığa katlanma, tahammül
göstererek Allah’a tevekkül
edip sıkıntılara göğüs germe.
şakirt:
talebe, öğrenci.
sebatkâr:
sebat eden, sözünde
ve kararında duran, vazgeç-
meyen, sebatlı.
sebatkârâne:
sabır ve sebat
ederek, sebat göstererek, se-
batlı bir şekilde.
seciye:
iyi huy, karakter.
şerait:
şartlar.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah
tarafından verilen mükâfat; se-
vap.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
şükür:
Allah’ın nimetlerine kar-
şı memnunluk gösterme, gerek
dil ile gerekse hal ile Allah’ı
hamd etme.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karşı
koyabilme, katlanma.
takdir:
Allah’ın takdiri, Allah’ın
ilmiyle belli bir düzen verme-
si.
tayin:
belirleme, yerini belli
etme.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
teselli:
avutma, acısını dindir-
me.
vilâyet:
il.
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 502 | Şualar
1...,492,493,494,495,496,497,498,499,500,501 503,504,505,506,507,508,509,510,511,512,...1581
Powered by FlippingBook