aleyhimize çeviren dehşetli ve gizli bir zındıka komitesi
şimdi doğrudan doğruya küfr-i mutlak hesabına bize hü-
cum etmek ihtimaline karşı, güneş gibi zahir ve şüphe bı-
rakmaz ve dağ gibi metin, sarsılmaz olan Meyve risale-
si onlara karşı en kuvvetli bir müdafaa olup onları sustu-
racak diye bize yazdırıldı zannediyorum.
Said Nursî
* * *
Kardeşlerim!
gerçi yeriniz çok dardır, fakat kalbinizin genişliği o sı-
kıntıya aldırmaz, hem yerlerimize nispeten daha serbest-
tir.
Biliniz; en esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız, te-
sanüttür. Sakın sakın bu musibetlerin verdiği asabîlik ci-
hetiyle, birbirinizin kusuruna bakmayınız. Kısmet ve ka-
dere itiraz hükmünde olan şekvalar ve “Böyle olmasay-
dı, şöyle olmazdı” diye birbirinizden gücenmeyiniz.
Ben
anladım ki, bunların hücumundan kurtulmak çaremiz
yoktu; ne yapsaydık, onlar hücumu yapacak idiler. Biz
sabır ve şükür ve kazaya rıza ve kadere teslim ile muka-
bele ederek, tâ inayet-i İlâhiye imdadımıza gelinceye ka-
dar az zamanda ve az amelde pek çok sevap ve hayrat
kazanmaya çalışmalıyız.
oradaki kardeşlerimizin selâmetlerine dualar ediyo-
ruz.
Said Nursî
* * *
aleyh:
karşı, karşıt.
amel:
fiil, iş.
asabî:
sinirli, öfkeli.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
gerçi:
öyle ise de, her ne kadar.
hayrat:
hayırlar, sevap kazanmak
amacıyla Allah rızası için yapılan
iyilikler, haseneler.
hücum:
saldırma.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihtimal:
olabilirlik.
imdat:
yardım.
inayet-i İlâhiye:
Allah’ın yardımı.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
kader:
takdir, kısmet, kudret, İlâhî
hüküm.
kaza:
olacağı Cenab-ı Hak tarafın-
dan bilinen ve takdir olunan şey-
lerin zamanı gelince yaratması.
kısmet:
talih, nasip, kader.
komite:
kötü bir maksat için
toplanmış gizli cemiyet.
küfr-i mutlak:
kayıtsız şartsız
küfür, mutlak küfür, hiç bir
imanî hükmü, delili, hakikati
kabul etmeme, kesin ve tam
bir inkâr.
kusur:
eksiklik, noksan, özür.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
müdafaa:
savunma, koruma.
mukabele:
karşılık verme, kar-
şılama.
musibet:
felâket, belâ.
nispeten:
nispetle, kıyaslaya-
rak.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası, güvenme ve itimat nok-
tası.
rıza:
Allah’ın takdirine boyun
eğme, Allah’ın emirlerinin dı-
şında hiç bir şeyin gerçekleş-
meyeceğine inanma.
sabır:
başa gelen üzücü olay-
lara, belâ ve âfetlere veya bir
haksızlığa katlanma, tahammül
göstererek Allah’a tevekkül
edip sıkıntılara göğüs germe.
şekva:
şikâyet, yakınma, hoş-
nutsuzluk, memnuniyetsizlik.
selâmet:
salimlik, eminlik; sı-
kıntı, korku ve endişeden uzak
olma.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah
tarafından verilen mükâfat; se-
vap.
şükür:
Allah’ın nimetlerine kar-
şı memnunluk gösterme, gerek
dil ile gerekse hal ile Allah’ı
hamd etme.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
zahir:
açık, aşikâr.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 500 | Şualar