Şualar - page 498

sabri’nin tabiri ve istihracıyla, sure-i Ve’l-Asr işareti-
ne muvafık olarak, risale-i nur, Anadolu’yu Cebel-i Cu-
di’de sefine gibi ve Isparta ve kastamonu’yu afat-ı sema-
viye ve arziyeden muhafazalarına bir vesile olduğunu ve
risale-i nur’a ilişmesinler, yoksa yakında bekleyen afet-
ler geleceklerini bilsinler; akıllarını başlarına alsınlar. Bu
musibetten biraz evvel tekrar ile söylüyordum, size de o
mektuplar gönderilmişti. Şimdi aldığım haber: kastamo-
nu, civarı, kal’ası, risale-i nur’un matemini tutmuş gibi
ağlamış ve zelzele ile sıtma tutmuş; inşaallah, yine risa-
le-i nur’a kavuşacak ve gülecek ve şükredecek.
size evvelki gün iki kıymetli kazancımızı yazmıştım.
İkincide, “Yüzer lisanla dua ve tesbihat… ilâahir” demiş-
tim; noksan var. sahihi: “Her birimiz derecesine göre
yüzer lisanla, ilâahire…”
Hem, ben pek çok alâkadar olduğum sava köyünden
çok muhterem bir ihtiyar ile ellerimiz birbiriyle kelepçe
edilip geldiğimiz beni pek çok memnun edip, bununla o
mübarek köyün bana şiddet-i alâkasını anladım. o kar-
deşime ayrıca selâm ederim.
* * *
Aziz Kardeşim!
(1)
n
¿h o
ôp
aÉn
µ
r
dG n
?p
dÉn
æo
g n
ôp
°ùn
Nn
h :
Bu ayet dahi,
(2)
m
ör
ùo
N »/
Ø n
d n
¿Én
°ùfp
’r
G s
¿
p
G @
p
ör
ün
© r
dGn
h
işaretine işaret eder ki;
afat-ı semaviye ve arziye:
semavî
ve arzî afetler, gökten ve yeryü-
zünde meydana gelen musibetler,
afetler.
afat-ı semaviye:
semavî afetler,
semavî musibetler.
afet:
belâ, musibet, büyük felâ-
ket.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
aziz:
muhterem, saygın.
Cebel-i Cudi:
Cudi Dağı.
civar:
çevre, yöre, etraf.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
evvel:
önce.
ilâahir:
sona kadar, sonuna ka-
dar.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
istihraç:
bir şeyden bir şey çıkarma,
sonuç çıkarma, mana çıkarma.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kal’a:
büyük hisar.
kelepçe:
tutukluların kaçmasını
önlemek için bileklerine takılan
demir halka, kelepçe.
kıymet:
değer.
lisan:
dil.
matem:
hüzün, keder ve musibet
karşısındaki ağlama, yas, yaslı,
kederli bulunma hâli.
memnun:
hoşnut, razı.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
muhafaza:
koruma.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete lâyık, saygın.
musibet:
felâket, belâ.
muvafık:
uygun, münasip.
noksan:
eksik.
sefine:
gemi.
selâm:
barıi, rahatlık, selâmet
ve esenlik dileme.
şiddet-i alâka:
alâkanın, ilginin
şiddeti, ilginin aşırılığı.
sıtma:
anofel türü sivri sineğin
sokmasıyla insandan insana
bulaşan, titreme, ateş ve ter
nöbetleriyle kendini gösteren
bir hastalık, malarya.
şükür:
görülen bir iyiliğe kar-
şılık hoşnutluk, memnunluk
ve minnettarlık ifade etme,
teşekkür.
tabir:
yorum, yorumlama.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı
Hakkın bütün noksan sıfatlar-
dan uzak ve bütün kemal sı-
fatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
vesile:
aracı, vasıta.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
1.
İşte kâfirler o zaman hüsrana uğramışlardır. (Mü’min Suresi: 85.)
2.
Yemin olsun asra. • İnsan muhakkak hüsrandadır. (Asr Suresi: 1-2.)
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 498 | Şualar
1...,488,489,490,491,492,493,494,495,496,497 499,500,501,502,503,504,505,506,507,508,...1581
Powered by FlippingBook