Şualar - page 488

ruhumuzu kendiyle meşgul eder. Hatta, dünyayı unutmak
lâzım olduğu bir zamanımda, o hâl beni masonların mec-
lisine getirdi, onları tokatlamakla meşgul eyledi; Cenab-ı
Hak bu gaflet hâlini de bir mücahede-i fikriye nev’inden
kabul etmek ihtimaliyle teselli buldum.
risale-i nur’un kıymettar muallimi Hafız Mehmed’in
kardeşi Ali gül’ün selâmını aldım. Ben hem ona, hem bü-
tün hemşehrilerine ve sava’nın bütün ahya ve emvatına
binler selâm ve dua ederim.
* * *
(1)
o
¬n
fÉ n
ër
Ñ° o
S /
¬ p
ª° r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
sizin sebat ve metanetiniz, masonların ve münafıkla-
rın bütün plânlarını akim bırakıyor.
evet kardeşlerim, saklamaya lüzum yok; o zındıklar,
risale-i nur’u ve şakirtlerini tarikate ve bilhassa nakşî ta-
rikatine kıyas edip, o ehl-i tarikati mağlûp ettikleri plân-
lar ile bizleri çürütmek ve dağıtmak fikriyle, bu hücumu
yaptılar.
Evvelâ
: ürkütmek ve korkutmak ve o mesleğin suiisti-
malâtını göstermek.
ahya:
diriler, canlılar.
akim:
neticesiz, sonu yok, başarı-
sız.
aziz:
muhterem, saygın.
bilhassa:
özellikle.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kalbini
dünyanın fani işlerinden ayırıp, Al-
lah sevgisi ile bağlayan kimseler.
emvat:
ölüler.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk önce.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesizlik,
Allah’tan uzaklaşıp nefsin arzularına
dalmak.
hemşehri:
aynı şehirli, aynı mem-
leketli.
hücum:
saldırma.
ihtimal:
olabilirlik.
kıyas:
bir şeyi başka bir şeye ben-
zeterek hüküm verme, bu yolda
verilen hüküm, bir tutma.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mağlûp:
yenilmiş, kendisine galip
gelinmiş, yenilen kimse.
mason:
dünyevi maksatlarla ku-
rulmuş, sıkı bir dayanışmayı esas
alan komiteci teşkilâtın mensu-
bu.
meclis:
görüşülecek bir mesele
için bir araya gelmiş insan toplu-
luğu.
meşgul:
bir işle uğraşan, iş gör-
mekte olan kimse.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
metanet:
metin olma, dayanıklılık,
sağlamlık.
muallim:
ders veren, öğreten.
mücahede-i fikriye:
fikir yo-
luyla yapılan mücahede, ikna
yoluyla yapılan cihad.
münafık:
kalbinde küfrü giz-
lediği hâlde Müslüman görü-
nen, kâfirliğini gizleyerek Müs-
lüman gibi davranan.
Nakşî:
Hz. Şah-ı Nakşibend’in
kurduğu tarikat ve bu tarikata
mensup olan.
nevi:
çeşit, tür.
plân:
bir şeyi gerçekleştirmek
için yapılan düzenleme.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
şakirt:
talebe, öğrenci.
sebat:
sözünde durma, kararlı
olma, azimlilik.
selâm:
barıi, rahatlık, selâmet
ve esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
suiistimalât:
kötü kullanma-
lar.
tarikat:
aynı dinden olmakla
birlikte, bazı İlâhî hakikatlere
varma ve Allah’a vasıl olma
yolunda farklı görüş taşıyan-
ların meydana getirdiği toplu-
luk.
teselli:
avunma.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 488 | Şualar
1...,478,479,480,481,482,483,484,485,486,487 489,490,491,492,493,494,495,496,497,498,...1581
Powered by FlippingBook