Şualar - page 484

bu ayette,
(1)
o
¬r
ëu
Ñ°n
ùn
a p
? r
« s
dG n
øp
en
h
’dan ehemmiyetli bir sünnet
olan iki rekât teheccüt namazını ve
(2)
p
?ƒo
ét
ædG n
QÉn
`Hr
O p
Gn
h
’dan,
bir sünnet-i müekkede olan sabah, fecir sünnetini zikret-
miş. Yoksa, evvelki mananın daha çok efradı var.
kardeşim, seninle konuşmak kesilmemiş.
* * *
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Şimdi zuhr namazını kıldım. tesbihat içinde siz hatırı-
ma geldiniz ki, her biri hem kendini, hem hanesindeki
akrabasını düşünmekle mahzun olur. Birden kalbe geldi
ki, madem eski zamanlarda ahiretini dünyasına tercih
edenler, hayat-ı içtimaiyenin günahlarından kurtulmak ve
ahiretine halisâne çalışmak niyetiyle mağaralarda, çileha-
nelerde riyazet ile hayatlarını geçirenler bu zamanda ol-
saydılar, risale-i nur Şakirtleri olacaktılar; elbette şimdi
bu şerait altında, bunlar onlardan on derece daha ziyade
muhtaçtır ve on derece fazla fazilet kazanıyorlar ve on
derece daha rahattırlar.
* * *
Aziz, Mübarek Kardeşlerim!
pek çok selâm… Bizim memlekette eskide arefe
gününde bin İhlâs-ı Şerif okurduk. Ben, şimdi bir gün
evvel beş yüz ve arefede dahi beş yüz okuyabilirim.
kendine güvenen, birden okuyabilir. Ben, gerçi sizleri
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
arefe:
bayramdan bir önceki gün.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
aziz:
muhterem, saygın.
çilehane:
çile yeri, çile çekilen yer.
efrat:
fertler.
ehemmiyetli:
önemli.
evvel:
önce.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve
irfan itibarıyla olan yüksek dere-
ce.
fecir:
sabah namazı.
gerçi:
öyle ise de, her ne kadar.
günah:
Allah’ın emirlerine aykırı
davranış, uygunsuz fiil, dinî suç.
halisâne:
temiz kalplilikle, safiyet-
le.
hane:
ev, mesken.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
İhlâs-ı Şerif:
şerefli İhlâs suresi.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
mahzun:
hüzünlü, kederli, kaygılı,
dertli, üzüntülü.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
rekât:
namazda bir kıyam, bir
rükû ve iki secdeden oluşan bö-
lüm.
riyazet:
nefsi terbiye, dünya lez-
zetlerinden ve rahatından sa-
kınma; perhizle, kanaatle ya-
şama.
şakirt:
talebe, öğrenci.
selâm:
barış, rahatlık, selâmet
ve esenlik dileme.
şerait:
şartlar.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
sünnet:
farz namazlar dışında
kılınan bazı namazlar; Hz. Mu-
hammed’in (a.s.m.) Kur’ân dı-
şında, Müslümanlara örnek
olan mübarek söz, fiil ve emir-
leri, kabulleri veya takrirleri.
sünnet-i müekkede:
müekket
sünnet, kuvvetli sünnet; Hz.
Peygamberin (a.s.m.) hemen
hemen devamlı olarak yerine
getirdiği ibadetler.
teheccüt:
gece namazı, gece
kalkılarak kılınan nafile na-
maz.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı
Hakkın bütün noksan sıfatlar-
dan uzak ve bütün kemal sı-
fatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
ziyade:
çok, fazla.
zuhr:
öğle, öğle vakti, öğle za-
manı.
1.
Gecenin bir kısmında Onu tesbih et. (Tur Suresi: 49.)
2.
Yıldızlar kaybolurken de. (Tur Suresi: 49.)
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 484 | Şualar
1...,474,475,476,477,478,479,480,481,482,483 485,486,487,488,489,490,491,492,493,494,...1581
Powered by FlippingBook