On Üçüncü Şua
Üstadın, talebelerine gönderdiği gayet
kıymettar, nurlu mektuplardır. Risale-i
Nur’un parlak mücahedatını, bu samimî
mektuplar gayet parlak gösteriyorlar.
(1)
o
¬n
fÉ n
ër
Ñ° o
S /
¬ p
ª° r
SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
geçen leyle-i kadrinizi ve gelen bayramınızı bütün
mevcudiyetimle tebrik ve sizleri Cenab-ı erhamürrâhi-
mîn’in birliğine ve rahmetine emanet ediyorum.
(2)
p
Qn
ón
µ
r
dG n
øp
e n
øp
en
G p
Qn
ón
? r
dÉp
H n
øn
e'
G r
øn
e
sırrıyla sizi teselliye muhtaç görmemekle beraber, derim
ki:
(3)
n
?u
H n
Q p
ó r
ªn
ë
p
H
r
íu
Ñ° n
S n
h Én
æ p
æ o
`« r
Yn
Ép
H n
?s
f p
Én
a n
?u
H n
Q p
ºr
µ` o
ëp
d r
ôp
Ñ° r
UG n
h
aye-
tinin mana-i işarîsiyle verdiği teselliyi tamamıyla gördüm.
Şöyle ki:
dünyayı unutmak, ramazanımızı asude geçirmek dü-
şünürken, hatıra gelmeyen ve bütün bütün tahammülün
fevkinde bu dehşetli hâdise hem benim, hem risale-i
nur’un, hem sizin, hem ramazanımız, hem uhuvvetimiz
için ayn-ı inayet olduğunu ben müşahede ettim. Bana ait
cihetinin ise çok faydalarından yalnız iki üçünü beyan
ederim.
asude:
rahat, gailesiz, rahatlamış,
müsterih.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ayn-ı inayet:
inayetin, lütuf ve
ihsanın, bağışın tâ kendisi.
aziz:
muhterem, saygın.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
Cenab-ı Erhamürrâhimîn:
inayet
ve rahmet, yardım ve lütuf sahip-
lerinin en merhametlisi olan, şeref
ve azamet sahibi olan yüce Allah
(c.c.).
cihet:
yan, yön, taraf.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
fevkinde:
üstünde.
gayet:
son derece.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
leyle-i Kadir:
Kadir Gecesi, Kur’ân-
ı Kerîm’in dünya semasına nazil
olduğu gece, Ramazan’ın 27.
gecesi.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
mevcudiyet:
mevcut olma,
varlık.
mücahedat:
mücahedeler, sa-
vaşmalar.
müşahede:
bir şeyi gözle gör-
me, seyretme.
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
rahmet:
şefkat etmek, mer-
hamet etmek, esirgemek.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
sır:
gizli hakikat.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karşı
koyabilme, katlanma.
talebe:
talep eden, öğrenci.
teselli:
avutma, acısını dindir-
me.
uhuvvet:
kardeşlik, din kar-
deşliği.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Kadere iman eden, gamlardan kurtulur. (Hadis-i Şerif: Ramuzü’l-Ehadis, 1:193.)
3.
Rabbinin hükmü gelinceye kadar sabret. Muhakkak ki sen bizim himayemiz altındasın.
Kalktığında Rabbini hamd ile tesbih et. (Tur Suresi: 48.)
o
n
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 476 | Şualar
?
OnÜçüncüŞua, Deniz-
li’de 1944'te Türkçe
olarak telif edilmiştir.