Efendiler!
otuz-kırk seneden beri ecnebi hesabına ve
küfür ve ilhad namına bu milleti ifsat ve bu vatanı parça-
lamak fikriyle, kur’ân hakikatine ve iman hakikatlerine
her vesile ile hücum eden ve çok şekillere giren bir gizli
ifsat komitesine karşı, bu meselemizde kendilerine perde
yaptıkları insafsız ve dikkatsiz memurlara ve bu mahke-
meyi şaşırtan onların Müslüman kisvesindeki propagan-
dacılarına hitaben, fakat sizin huzurunuzda zahiren sizin
ile bir kaç söz konuşacağıma müsaade ediniz.
(Fakat ikinci gün beraat kararı, o dehşetli konuşmayı
geriye bıraktı.)
tecrid-i mutlakta ve haps-i
münferitte mevkuf
Said Nursî
* * *
MÜHİMBİRSuAlEHAKİKAtlİBİRCEvAPtIR
Büyük memurlardan birkaç zat benden sordular ki,
“Mustafa kemal sana üç yüz lira maaş verip, kürdistan’a
ve Vilâyat-ı Şarkiyeye, Şeyh sünusi yerine vaiz-i umumî
yapmak teklifini neden kabul etmedin? eğer kabul etsey-
din, ihtilâl yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını
kurtarmaya sebep olurdun” dediler.
Ben de onlara cevaben dedim ki, yirmişer otuzar se-
nelik hayat-ı dünyeviyeyi o adamlar için kurtarmadığıma
beraat:
temize çıkma; bir davanın
neticesinde suçsuz olduğu anla-
şılma.
cevaben:
cevap olarak, karşılık
şeklinde.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ecnebi:
yabancı, başka milletten
olan.
hakikat:
gerçek, esas.
haps-i münferit:
hapishanede bir
kişilik hücre.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hitaben:
hitap ederek, söyle-
yerek, birine yönelerek.
hücum:
saldırma.
ifsat:
fesada uğratma, bozma,
düzensizlik meydana getirme.
ihtilâl:
isyan, ayaklanma, baş
kaldırma.
ilhad:
islâm inancından dön-
me, Allah’ın varlığına ve birli-
ğine inanmayış.
iman:
inanma, itikat.
kisve:
elbise, kıyafet.
komite:
kötü bir maksat için
toplanmış gizli cemiyet.
küfür:
Allah’ın varlığına, birli-
ğine inanmama, müşriklik,
imansızlık.
Kürdistan:
Osmanlı devleti za-
manında bir coğrafî bölge adı.
mahkeme:
hâkimler heyeti.
mesele:
önemli konu.
mevkuf:
tevkif edilmiş, hap-
sedilmiş, tutuklu.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
müsaade:
izin.
Müslüman:
İslâm dinine girmiş,
İslâm dininden olan, mü’min,
Müslim.
nam:
ad, isim.
propaganda:
bir inanç, düşün-
ce, doktrin v.b. ni başkalarına
tanıtmak, benimsetmek ama-
cını güden ve çeşitli vasıtalarla
yapılan faaliyet.
sual:
soru.
tecrid-i mutlak:
hiç kimse ile
görüşememek, hücre hapsi.
vaiz-i umumî:
umumî vaiz,
genel vaiz.
velâyat-ı şarkiye:
şark vilâ-
yetleri, doğu illeri.
vesile:
aracı, vasıta.
zahiren:
görünüşte.
zat:
kişi, şahıs.
o
n
i
kinci
Ş
ua
| 470 | Şualar