İkinci Madde
: kararnamenin itirafıyla, kastamonu za-
bıtasının rapor ve tasdikiyle, hiç neşrolunmayacak tarzda
odun ve kömür yığınları altında ve mıhlı sandıklarda bu-
lunan ve eskişehir Mahkemesinin tetkikinden ve tenki-
dinden geçen ve bir hafif cezayı çektiren ve kat’iyen mah-
rem tutulan tesettür risalesi ve Hücumat-ı sitte ve zeyli
risalesi gibi kitaplardan bazı cümlelerine yanlış mana ve-
rerek, dokuz sene evvelki zamana bizi götürüp, cezasını
çektiğimiz suç ile mes’ul etmek istiyor.
Üçüncü Madde
: kararnamede, kaç yerinde, “devletin
emniyetini ihlâl edebilir veya yapabilir” gibi tabirlerle, im-
kânat, vukuat yerinde istimal edilmiş. Herkes, mümkün-
dür ki bir katl yapsın, bu imkân ile mes’ul olabilir mi?
Mevkuf
Said Nursî
* * *
(1)
o
¬n
fÉn
ërÑ
°o
S
/
¬p
ª°r
SÉp
H
Reis Beyefendi!
Ankara makamatına ve reisicumhura istida suretinde
gönderdiğim müdafaanamemi ve Başvekâletin de bunu
ehemmiyetle kabul ettiklerini gösteren cevabî mektubu-
nu rapten sunuyorum, takdim ederim. Makam-ı iddianın
aleyhimizde beyan ettiği asılsız, ittihamkârâne evhamın
kat’î cevapları bu müdafaatımda vardır. sair yerlerin
Şualar | 461 |
o
n
i
kinci
Ş
ua
hazırladığı, suçlamaya veya akla-
maya dair resmi yazı.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddüde
mahal bırakmayan.
kat’iyen:
katî olarak, kesin olarak,
kesinlikle.
katl:
öldürme, katletme.
mahkeme:
hüküm yeri, davaların
görülüp hükme bağlandığı yer.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken, gizli.
makamat:
makamlar.
makam-ı iddia:
mahkemede bir
hakkın sabit olduğunu dava eden
(savcı.
mes’ul:
yaptığı işlerden hesap
vermeye mecbur olan, sorumlu.
mevkuf:
tevkif edilmiş, hapsedil-
miş, tutuklu.
mıh:
çivi, mıh, kazık, enser.
müdafaaname:
müdafaa metni,
savunma mektubu, savunma di-
lekçesi.
müdafaat:
müdafaalar, savunma-
lar, korunmalar.
neşir:
yayma, yayım, herkese du-
yurma.
rapor:
her hangi bir işte, bir konuda
yapılan inceleme ve araştırma so-
nucu, düşünceleri veya gözlemleri
bildiren yazı.
rapten:
bağlayarak, bitiştirerek.
reis:
başkan.
reisicumhur:
halkın reisi, cumhur-
başkanı.
sair:
diğer, başka, öteki.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tabir:
ifade.
takdim:
arz etme, sunma.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
tenkit:
bir konuya ait yazıyı veya
eseri değer bakımından gözden
geçirme, bununla ilgili hüküm yü-
rütme, eleştirme, eleştiri.
tetkik:
dikkatle araştırma, inceden
inceye yoklama, inceleme.
vukuat:
vuku bulan şeyler, hâdi-
seler, olaylar.
zabıta:
şehir güvenliğini sağlamakla
vazifeli bulunan idare, polis.
zeyil:
ek, ilâve.
aleyh:
karşı, karşıt.
başvekâlet:
başbakanlık.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
cevabî:
cevap, karşılık, cevaba
ait, cevap mahiyetinde.
ceza:
suç, kusur, veya yanlış
hareket sonunda tatbik edilen
müeyyide.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
emniyet:
eminlik, güvenlik,
korkusuzluk.
evham:
vehimler, zanlar, kuş-
kular, esassız şeyler, kuruntu-
lar.
evvel:
önce.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
imkân:
var olması veya yok
olması düşünülebilir olma, var
olması da, yok olması da zo-
runlu olmama.
imkânat:
imkânları olabilirlikler,
olması ve olmaması ihtimal
dâhilinde olanlar.
istida:
resmî makamlara bir
işin yapılmasını, yerine getiril-
mesini istemek maksadıyla
yazılan yazı, dilekçe, arzuhâl.
istimal:
kullanma.
itiraf:
başkalarının bilmediği
gizli bir kusurunu söyleme,
kendisi için iyi sayılmayacak
bir hâli gizlemeyip söyleme.
ittihamkârâne:
suçlanarak.
kararname:
sorgu hâkiminin
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.