Şualar - page 455

bulunur; elbette yine adliye kanunu ile bizleri mes’ul et-
mezsiniz! son sözüm:
(1)
p
º«/
¶n
© r
dG ¢p
Tr
ôn
© r
dG t
Ün
Q n
ƒo
gn
h o
â r
?`s
c n
ƒn
J p
¬ r
« n
?n
Y n
ƒo
g s
’p
G n
¬ '
d p
G n
B’ *G n
»p
Ñ° r
ù n
M
Said Nursî
* * *
(2)
o
¬n
fÉn
ërÑ
°o
S
/
¬ p
ª°r
SÉ p
H
eskişehir mahkemesinde gizli kalmış, resmen zapta geçme-
miş ve müdafaatımda dahi yazılmamış bir eski hatırayı ve lâ-
tif bir vakıa-i müdafaayı aynen beyan ediyorum.
Orada benden sordular ki
: “Cumhuriyet hakkında fik-
rin nedir?”
Ben de dedim
: eskişehir mahkeme reisinden başka,
daha sizler dünyaya gelmeden, ben dindar bir cumhuri-
yetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder.
Hülâsası şudur ki: o zaman, şimdiki gibi, hâlî bir türbe
kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu, ben de
tanelerini karıncalara verirdim, ekmeğimi onun suyu ile
yerdim. İşitenler benden soruyordular, ben de derdim:
“Bu karınca ve arı milletleri, cumhuriyetçidirler, o cum-
huriyetperverliklerine hürmeten tanelerini karıncalara ve-
rirdim.”
Sonra dediler
: “sen, selef-i salihîne muhalefet ediyor-
sun?” Cevaben diyordum: “Hulefa-i raşidîn; her biri hem
halife, hem reisicumhur idi. sıddık-ı ekber (
rA
), Aşere-i
Mübeşşere ve sahabe-i kiram elbette reisicumhur
hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil,
Şualar | 455 |
o
n
i
kinci
Ş
ua
kubbe:
gökyüzü, sema.
lâtif:
hoş, güzel, nazik.
mahkeme:
dava, duruşma.
mes’ul:
yaptığı işlerden hesap ver-
meye mecbur olan, sorumlu.
millet:
bir canlı grubu; cins, tür.
muhalefet:
birinin düşüncesine
zıt düşüncede bulunma, karşı koy-
ma, bir düşünce, fiil veya harekete
karşı durma.
muhalif:
zıt, karşıt.
müdafaat:
müdafaalar, savunma-
lar, korunmalar.
reis:
başkan.
reisicumhur:
halkın reisi, cumhur-
başkanı.
resmen:
resmî olarak, resmî bir
şekilde.
Sahabe-i Kiram:
Peygamberimizi
gören Müslümanlar.
Selef-i Salihîn:
Ehl-i Sünnet ve Ce-
maatin ilk rehberleri; Ashap ile
Tabiînin ileri gelenleri ile Tebe-i
Tâbiînden olan Müslümanlar.
Sıddık-ı Ekber:
Hazret-i Ebu Bekir’in
lâkabı.
tarihçe-i hayat:
hayat hikâyesi,
hayat safhası.
türbe:
içinde kabir bulunan yapı.
vakıa-i müdafaa:
savunma olayı.
zabıt:
kayıt.
adliye:
mahkeme, yargılama
işleriyle uğraşan daire.
aşere-i Mübeşşere:
hayatta
iken Cennetle müjdelenen on
Sahabe.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
cumhuriyet:
halk yönetimi.
cumhuriyetperverlik:
halk yö-
netimine taraftarlık. cumhuri-
yet taraftarlığı.
dindar:
dinî kaidelere hakkıyla
riayet eden, dininin emirlerini
yerine getiren, mütedeyyin.
elbette:
muhakkak, tabiî ki,
şüphesiz.
hâlî:
boş, sessiz.
halife:
yardımcı, vekil.
hatıra:
anı.
Hulefa-i raşidîn:
Dört Halife
(Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz.
Osman ve Hz. Ali.)
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
hülâsa:
sonuç, özet olarak.
hürmet:
şeref; saygı.
inziva:
bir köşeye çekilme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kanun:
yasa.
1.
Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim.
Yüce arşın Rabbi de Odur. (Tevbe Suresi: 129.)
2.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
1...,445,446,447,448,449,450,451,452,453,454 456,457,458,459,460,461,462,463,464,465,...1581
Powered by FlippingBook