Şualar - page 466

derslerinin hatırı için bir kuvvetli alâka göstermişler. on-
dan bu asılsız, mevhum bir cemiyet-i siyasiye vehmini ver-
miş. son sözüm:
(1)
o
?«/
c
n
ƒr
dG n
ºr
©p
fn
h *G Én
æo
Ñ° r
ùn
M
Mevkuf, haps-i münferitte
Said Nursî
* * *
Bu gelen kısım çok ehemmiyetlidir.
(2)
o
¬n
fÉn
ërÑ
°o
S
/
¬p
ª°r
SÉp
H
SONSÖZÜNMÜHİMBİRPARÇASI
efendiler, reis Bey! dikkat ediniz. risale-i nur’u ve şa-
kirtlerini mahkûm etmek, doğrudan doğruya küfr-i mut-
lak hesabına, hakikat-i kur’âniye ve hakaik-ı imaniyeyi
mahkûm etmek hükmüne geçmekle, bin üç yüz seneden
beri her senede üç yüz milyon onda yürümüş ve üç yüz
milyar Müslümanların hakikate ve saadet-i dâreyne giden
cadde-i kübralarını kapatmaya çalışmaktır ve onların nef-
retlerini ve itirazlarını kendinize celp etmektir. Çünkü o
caddede gelip gidenler, gelmiş geçmişlere dualar ve ha-
senatlarıyla yardım ediyorlar. Hem bu mübarek vatanın
başına bir kıyamet kopmaya vesile olmaktır. Acaba, mah-
keme-i kübrada, bu üç yüz milyar davacıların karşısında
sizden sorulsa ki, “doktor duzi’nin, baştan nihayete
kadar serâpâ İslâmiyet’iniz ve vatanınız ve dininiz aley-
hinde ve Frenkçe
Tarih-i İslâm
namındaki eseri ki,
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
aleyh:
karşı, karşıt.
cadde-i kübra:
en selâmetli yol,
Kur’ân yolu; Sahabe ve Peygamber
vârisi olan büyük zatların, müçte-
hitlerin yolu.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
cemiyet-i siyasiye:
siyasî cemiyet,
siyasî teşkilât, siyasî amaçlarla ku-
rulmuş cemiyet, örgüt.
dava:
hak aramak maksadıyla
mahkemeye müracaat etme.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyetli:
önemli.
Frenkçe:
Frenk dili, Fransızca.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i Kur’âniye:
Kur’ân’a ait
olan gerçek.
haps-i münferit:
hapishanede bir
kişilik hücre.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler, ha-
yırlar.
hükmüne:
yerine, değerine.
iman:
inanç, itikat.
İslâmiyet:
Müslümanlık, semavî
dinlerin sonuncusu.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
küfr-i mutlak:
kayıtsız şartsız kü-
für, mutlak küfür, hiç bir imanî
hükmü, delili, hakikati kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkâr.
mahkeme-i kübra:
en büyük
mahkeme, öldükten sonra bü-
tün insanların diriltilerek Allah
huzurunda hesaba çekileceği
mahkeme.
mahkûm:
bir mahkemece
hüküm giymiş, hükümlü.
mevhum:
hakikatte olmayan,
vehim ve hayal ürünü olan.
mevkuf:
tevkif edilmiş, hap-
sedilmiş, tutuklu.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
Müslüman:
İslâm dinine girmiş,
İslâm dininden olan, mü’min,
Müslim.
nam:
ad, isim.
nihayet:
son.
reis:
başkan.
saadet-i dâreyn:
iki cihan saa-
deti, dünya ve ahiret mutlu-
luğu.
şakirt:
talebe, öğrenci.
serâpâ:
baştan ayağa kadar,
önden sona, tamamıyla, bü-
tünüyle, bütün, hep.
tarih-i İslâm:
İslam tarihi.
vehim:
sebepsiz korku, belirsiz
ve manasız korku.
vesile:
aracı, vasıta.
1.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmran Suresi: 173.)
2.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
o
n
i
kinci
Ş
ua
| 466 | Şualar
1...,456,457,458,459,460,461,462,463,464,465 467,468,469,470,471,472,473,474,475,476,...1581
Powered by FlippingBook